Post by Admin on Aug 18, 2013 12:55:58 GMT 2
Doğancılar Forumu / Diren Felsefe Atölyesi / 17 Ağustos Notları
Aşağıdaki metin “Gezi Ruhu ve Hareketin Geleceği” üst başlığı ile yaptığımız söyleşinin notlarıdır.
-Gezi hareketi 12 Eylül’ün bitişinin ifadesidir. Bu durum cunta yasalarının toplumda yaratmış olduğu korkunun “kırılma” noktası olarak anlaşılmalıdır. Bunun siyasal ve toplumsal biçimleri, mevcut sistemin ve kalıplaşmış muhalefet yapma tarzının iflası anlamına da gelmektedir.
-1970’lerde sermaye birikim modelinin aldığı yeni şekille başlayan, 1990’larda SSCB ve Doğu Bloğu’nun yıkılışı ile devam eden, sonrasında bunlara tepki olarak ortaya çıkan anti-küresel ve yerel hareketler 90’ların Türkiye’sin de karşılığını bulmamıştır. Bu sürecin bir parçası olarak gecikmeli de olsa Gezi hareketi ortaya çıkmıştır. Bu gecikmenin ana nedenlerinden biri, 1980 sonrası Türkiye’de yaşanan “Türkçü Kürtçü ve laik anti-laik” politik çatışmalarıdır.
-Latin Amerika’da yükselişe geçen yeni “sol” ve “devrimci” hareketlerin kapitalizmi aşma ruhundan yoksun olduğu. Ancak bu hareketlerin güncel yaşamda demokratik talepler temelinde bir araya gelmiş olan geniş kitleler için geçici de olsa bir “sosyal proje” olarak algılandığı. Ve buna benzer bir sürecin Türkiye’de ilk defa Gezi ile birlikte ortaya çıktığı. Bu durum da önümüzdeki süreçte sistem içi reformist akımların Türkiye’de güçlenme eğilimi gösterebileceği.
-Venezüella’daki Bolivarcı Hareketin bonapartist/ulusal korumacı bir karaktere sahip olduğu ve bu hareketin çıkışı itibariyle kapitalizmle uzlaşmaya dayalı sosyal bir proje olduğu ve Latin Amerika’daki diğer sosyal hareketlerle bütünleşerek etkisini arttırabileceği tespiti.
-AKP dünyadaki yeni sermaye biçiminin Türkiye’deki sözcüsü olarak ortaya çıktı. AKP başörtüsü ve anti-laik sembolleri kullanarak, “mağdur edebiyatı” yaparak iktidara geldi ama bunun da program olarak Kemal Derviş ile başladığı ve AKP’nin bu programı devam ettirdiği, iktidardaki ilk beş yılında AKP’nin “demokratikleşme” söylemini kullandığı ama zaman içinde daha otoriter bir rejim kurduğu ve 12 Eylül’den bile geriye düştüğü.
-AKP iktidarı ile birlikte “nitelikli” işsizlik oranlarının artması, bir yandan halkın ekonomik alım gücünün azalması, diğer yandan vergi ve zamların kat ve kat artması isyanı tetikleyen temel nedenler arasındadır. Emekçi halk asgari ücretin yapılan zamlar karşısında her geçen gün daha da çok erimesi sonucunda yaşayamaz bir hale gelmiştir.
-İnsanların hayatlarına müdahale edilmesi, “üç çocuk”, “kürtaj”, “içki yasağı” vb. birçok müdahaleler kitlelerin ayaklanmasını tetiklemiştir. Özellikle referandum sürecinden sonra siyasi iktidar, aldığı oy oranlarına güvenerek topluma kendi muhafazakâr İslamcı gündemini dayatabileceği yanılsaması içine girmiştir. Bunlardan dolayı geniş kitleler içinde önce özgürlükler bakış açısı ile yükselen “hümanizm dalgası” ile birlikte yalnızlaştırma politikalarına karşı halk ayağa kalkmıştır.
-Gezi ideolojisiz ve örgütsüz kısmi bir komünizm havası yarattı. Gezi önderlikler üzerinden değil, semboller üzerinden gelişip güçlendi. “Üç ağaç”, “duran adam”, “kırmızı kadın” vb. semboller direnişin güçlenmesini sağladı. Gezi’deki “apolitikler”, siyasal öznelere karşı umursamaz bir tavır içindeydiler. Gezi, dünyaları bilgisayar başında geçen, sosyal ilişkileri gelişmemiş, bu genç ergen kesimlerin ilk toplumsal başkaldırısıydı.
-Gezi’deki kendiliğinden hareketin yaratmış olduğu öz örgütler, yukardan aşağıya örgütlenen siyasal öznelerden daha devrimci, daha korkusuz ve daha dinamiklerdi. Gezi’nin siyasi karakteri “kendiliğindenci önderlik” ti. Bu anlamda kendiliğindenci kavramının yeninden sorgulanmasına ihtiyaç var.
-Gezi hareketi önce insan kimliği ve ona saygı temelinde özgürlük, barış, kardeşlik, eşitlik, dostluk, duygudaşlık, doğaseverlik, hayvanseverlik, dayanışma vb. insani yanları sürekli olarak öne çıkarttı. Gezi süreci yabancılaştırma, yalnızlaştırma, ötekileştirme, otoriter davranışlar, etnik, dini, mezhebi ve cinsiyetçi düşüncelerin reddedildiği bir eylemlilikti.
-Geçmişteki Kürt serhıldanları Türk halkı tarafından garipsenerek izlenmişti. Fakat Türk halkı dün garipsediği serhıldanları bugün Taksim’de yaratmıştır.
-Gezi hareketinin geleceği mücadele konu ve alanlarının oluşturularak ideolojisizliğin öz deneyimler ile aşılarak örgütlenmesi sorununa bağlıdır. Öz yönetimciliğin geliştirmesi sorunsalı devrimci önderliğin yaratılması sorunsalı ile birlikte ele alınmak zorundadır. Ne nesnel süreçlere gereğinden fazla değer verilmelidir; ne de öznel süreçlere gereğinden fazla değer verilmelidir. Bu süreç birbirini eş zamanlı olarak izlemelidir.
HER YER FELSEFE HER YER DİRENİŞ!
Diren Felsefe Atölyesi
www.facebook.com/DogancilarForumuDirenFelsefeAtolyesi
Aşağıdaki metin “Gezi Ruhu ve Hareketin Geleceği” üst başlığı ile yaptığımız söyleşinin notlarıdır.
-Gezi hareketi 12 Eylül’ün bitişinin ifadesidir. Bu durum cunta yasalarının toplumda yaratmış olduğu korkunun “kırılma” noktası olarak anlaşılmalıdır. Bunun siyasal ve toplumsal biçimleri, mevcut sistemin ve kalıplaşmış muhalefet yapma tarzının iflası anlamına da gelmektedir.
-1970’lerde sermaye birikim modelinin aldığı yeni şekille başlayan, 1990’larda SSCB ve Doğu Bloğu’nun yıkılışı ile devam eden, sonrasında bunlara tepki olarak ortaya çıkan anti-küresel ve yerel hareketler 90’ların Türkiye’sin de karşılığını bulmamıştır. Bu sürecin bir parçası olarak gecikmeli de olsa Gezi hareketi ortaya çıkmıştır. Bu gecikmenin ana nedenlerinden biri, 1980 sonrası Türkiye’de yaşanan “Türkçü Kürtçü ve laik anti-laik” politik çatışmalarıdır.
-Latin Amerika’da yükselişe geçen yeni “sol” ve “devrimci” hareketlerin kapitalizmi aşma ruhundan yoksun olduğu. Ancak bu hareketlerin güncel yaşamda demokratik talepler temelinde bir araya gelmiş olan geniş kitleler için geçici de olsa bir “sosyal proje” olarak algılandığı. Ve buna benzer bir sürecin Türkiye’de ilk defa Gezi ile birlikte ortaya çıktığı. Bu durum da önümüzdeki süreçte sistem içi reformist akımların Türkiye’de güçlenme eğilimi gösterebileceği.
-Venezüella’daki Bolivarcı Hareketin bonapartist/ulusal korumacı bir karaktere sahip olduğu ve bu hareketin çıkışı itibariyle kapitalizmle uzlaşmaya dayalı sosyal bir proje olduğu ve Latin Amerika’daki diğer sosyal hareketlerle bütünleşerek etkisini arttırabileceği tespiti.
-AKP dünyadaki yeni sermaye biçiminin Türkiye’deki sözcüsü olarak ortaya çıktı. AKP başörtüsü ve anti-laik sembolleri kullanarak, “mağdur edebiyatı” yaparak iktidara geldi ama bunun da program olarak Kemal Derviş ile başladığı ve AKP’nin bu programı devam ettirdiği, iktidardaki ilk beş yılında AKP’nin “demokratikleşme” söylemini kullandığı ama zaman içinde daha otoriter bir rejim kurduğu ve 12 Eylül’den bile geriye düştüğü.
-AKP iktidarı ile birlikte “nitelikli” işsizlik oranlarının artması, bir yandan halkın ekonomik alım gücünün azalması, diğer yandan vergi ve zamların kat ve kat artması isyanı tetikleyen temel nedenler arasındadır. Emekçi halk asgari ücretin yapılan zamlar karşısında her geçen gün daha da çok erimesi sonucunda yaşayamaz bir hale gelmiştir.
-İnsanların hayatlarına müdahale edilmesi, “üç çocuk”, “kürtaj”, “içki yasağı” vb. birçok müdahaleler kitlelerin ayaklanmasını tetiklemiştir. Özellikle referandum sürecinden sonra siyasi iktidar, aldığı oy oranlarına güvenerek topluma kendi muhafazakâr İslamcı gündemini dayatabileceği yanılsaması içine girmiştir. Bunlardan dolayı geniş kitleler içinde önce özgürlükler bakış açısı ile yükselen “hümanizm dalgası” ile birlikte yalnızlaştırma politikalarına karşı halk ayağa kalkmıştır.
-Gezi ideolojisiz ve örgütsüz kısmi bir komünizm havası yarattı. Gezi önderlikler üzerinden değil, semboller üzerinden gelişip güçlendi. “Üç ağaç”, “duran adam”, “kırmızı kadın” vb. semboller direnişin güçlenmesini sağladı. Gezi’deki “apolitikler”, siyasal öznelere karşı umursamaz bir tavır içindeydiler. Gezi, dünyaları bilgisayar başında geçen, sosyal ilişkileri gelişmemiş, bu genç ergen kesimlerin ilk toplumsal başkaldırısıydı.
-Gezi’deki kendiliğinden hareketin yaratmış olduğu öz örgütler, yukardan aşağıya örgütlenen siyasal öznelerden daha devrimci, daha korkusuz ve daha dinamiklerdi. Gezi’nin siyasi karakteri “kendiliğindenci önderlik” ti. Bu anlamda kendiliğindenci kavramının yeninden sorgulanmasına ihtiyaç var.
-Gezi hareketi önce insan kimliği ve ona saygı temelinde özgürlük, barış, kardeşlik, eşitlik, dostluk, duygudaşlık, doğaseverlik, hayvanseverlik, dayanışma vb. insani yanları sürekli olarak öne çıkarttı. Gezi süreci yabancılaştırma, yalnızlaştırma, ötekileştirme, otoriter davranışlar, etnik, dini, mezhebi ve cinsiyetçi düşüncelerin reddedildiği bir eylemlilikti.
-Geçmişteki Kürt serhıldanları Türk halkı tarafından garipsenerek izlenmişti. Fakat Türk halkı dün garipsediği serhıldanları bugün Taksim’de yaratmıştır.
-Gezi hareketinin geleceği mücadele konu ve alanlarının oluşturularak ideolojisizliğin öz deneyimler ile aşılarak örgütlenmesi sorununa bağlıdır. Öz yönetimciliğin geliştirmesi sorunsalı devrimci önderliğin yaratılması sorunsalı ile birlikte ele alınmak zorundadır. Ne nesnel süreçlere gereğinden fazla değer verilmelidir; ne de öznel süreçlere gereğinden fazla değer verilmelidir. Bu süreç birbirini eş zamanlı olarak izlemelidir.
HER YER FELSEFE HER YER DİRENİŞ!
Diren Felsefe Atölyesi
www.facebook.com/DogancilarForumuDirenFelsefeAtolyesi