Post by Admin on Jul 17, 2013 23:20:01 GMT 2
Polis, tüm ülkeye yayılan eylemlere müdahale ederken, bir yandan da kendi cezalandırma mekanizmalarını işletmekten geri durmuyor. Hem güvenlik görevlisi, hem savcı, hem de hakim olma iddiasındaki polisler, gözaltına aldıkları veya bir süreliğine alıkoydukları kişilere fiziksel işkenceyle beraber cinsel şiddet de uyguluyorlar. Ankara’da Dikmen’de sokağa inenlerden biri olan Eylem Karadağ, 26 Haziran gecesi gözaltına alındıktan sonra sokulduğu akrep adı verilen polis aracında başlayan, götürüldüğü karakolda sözlü biçimde devam eden sistematik cinsel şiddeti, Türkiye’den Şiddet Hikayeleri’ne anlattı.
Söyleşi: Cankız Çevik
Soylesinin Tamami Icin: www.siddethikayeleri.com/aciz-olan-kadinlar-degil-bizleri-aciz-gorenlerdir/
31 Mayıs tarihinde Gezi Parkı’ndaki müdahalenin sertleşmesi ve olayların tüm ülkeye yayılmasıyla, biz de Dikmen halkı olarak her akşam saat 21.00’de toplanarak yürüme kararı aldık. O tarihten bugüne dek neredeyse her gece Kızılay’a veya Kuğulu Park’a ulaşmak üzere yürüyüşler yaptık. Polis barikatını aşabildiğimiz zamanlar bu noktalara ulaşabildik; diğer zamanlarda geceleri mahallemize giren polislere karşı direndik. Son zamanlarda ise mahalleye çok fazla akrep, TOMA ve çevik kuvvet polisleri gelmeye, halka saldırganlık göstermeye başladılar.
Bu saldırılar karşısında hayatında ilk kez TOMA, akrep gibi araçlarla tanışan, polis saldırılarını bire bir yaşayan Dikmenlilerin tepkisi nasıl oldu?
Saldırıları sertleştirerek, gözaltı yaparak insanların sokağa çıkmasını engelleyebileceklerini sandılar ama Dikmen halkı güçlüdür. Belki çoğu kişi mahallesinde ilk defa TOMA, akrep ve bu kadar çok basın mensubu gördü fakat en büyük saldırının ertesi günü yapılan yürüyüşe 10 bin kişi katıldı. Böylece halk, “Siz ne kadar güç sahibi olursanız olun, bizler sizden korkmuyoruz. Kusura bakma Tayyip Erdoğan, biz sana mahallemizi teslim etmeyiz!” demiş oldu. AKP faşizmi polisin gazıyla, copuyla; sivil faşistlerin palaları, sopalarıyla; mahallelerde yapılan hukuksuz gözaltılar ve tutuklamalarla kendisini gösteriyor ancak artık karşılarında hiçbir şeye tepki vermeyen bir halk yok.
Dikmen halkının bu kararlı duruşu karşısında polis de yöntemlerini sertleştirdi. Gözaltına alındığınız 26 Haziran gecesi neler yaşandı?
Akreplerin, TOMA’ların her daim volta attığı Diyarbakır sokaklarını hayal edin; Dikmen de aynı o hale gelmişti. Bu isyanda biz yorulmadık ama polisler yorulmuş olacaklar ki o gece bizi tamamen bitirmek niyetiyle saldırdılar. Diğer akşamlar Polis Evi kavşağında konuşlanmalarına rağmen o gün hiçbir uyarıda bulunmadan Keklik’in hem yukarısından hem de aşağısından bir anda saldırdılar. Anlayacağınız, kitleyi dağıtmak gibi bir amaçları yoktu çünkü dağılacak bir kitle varsa da zaten dağılacak, kaçacak alan bırakmadılar; ara sokaklara girdiler, sıradan evlerin içine gaz attılar, esnafların camlarını kırdılar, çok sevdiğimiz bir manav amcamızın karpuzlarını dahi tek tek kırdılar.
[...]
Polis sokakta olduğunuzu fark ettiğinde size nasıl yaklaştı?
Üzerlerinde yelekleri olan 7-8 tane sivil polis geldi. Amirleri, “Alın bunları alın! Siz kimden kaçıyorsunuz? Kimden saklanıyorsunuz!” dedi ve kıraathanedekilerin bakışları altında bizi darp ederek araca sürüklemeye başladılar. Kollarımıza girip öyle bir götürdüler ki; ayaklarımı yere dahi basamıyordum. İnsan gecenin bir yarısı bu yaşadıkları karşısında panikliyor elbette, başına ne geleceğini kestiremiyor. Nihayetinde bunlar Ethem’i öldürmüş, serbest bırakılmış ve hala bellerinde silahla gezen şiddete meyilli insanlar. Sürekli boynumuzu sıkıyor, kafamızı yere doğru bastırarak “Bakma yukarı, nereye bakıyorsun!” diye bağırıyorlardı. Çok profesyonelce, bilinçli olarak yapıyorlardı her şeyi. Önce arkadaşımı döverek akrep denilen aracın içine attılar. Onun içeride devam eden, “Vurmayın, dövmeyin!” bağrışlarını duyabiliyordum. Sonuçta ortada bir mukavemet yok, gözaltına aldınız işte, neden daha vuruyorsunuz? Götür, gereken işlemi yap!
[...]
Bu diyalog çabalarına karşı siz nasıl tepki veriyordunuz?
Aslında kadınlar aynı faşizmi sokaklarda da yaşıyorlar. Orada sizi taciz eden kişiye bağırıp tepki gösterebiliyorsunuz. Ama ben o gün tecavüze uğrayabileceğimi, başka arkadaşlarımın başına geldiği gibi dövülerek bir köşeye atılabileceğimi sandım ve ses çıkartamadım. Tacize uğrarken ses çıkaramamış olmayı, olayın sonrasında kendime asla yediremedim. Ben o an bağıramadım! Korkuyorsunuz, bu çok doğal çünkü usule uygun hiçbir şey yapmıyorlar. Her şey onların elinde…
Benim yaşadıklarım sadece Haziran Direnişi süresince değil, öncesinde de sistematik bir şekilde kadınlara yaşatılan şeyler. Elbette, erkeği de darp ediyorlar ama kadınları aciz gördükleri için onları bedenleri üzerinden yaralamaya çalışıyorlar. Anlayamadıkları şey şu; aciz olan bizler değiliz. Asıl elleri arkasından kelepçeli bir kadını taciz eden, ona vuran kişiler aciz. Yaptıkları kendi karakterlerini, insaniyetlerini gösteren bir şey…
[...]
Gözaltında tacize maruz kalan ilk ya da son kadın ne yazık ki siz değilsiniz. Hem emniyetin hem de Bakan Şahin’in sizinle bu şekilde ilgilenmesini neye bağlıyorsunuz?
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bizi tanıyor. Bizler Halkevci kadınlarız. Kürtaj yasağı, sezaryen yasağı gündeme ilk geldiğinde biz Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın önündeydik. O gün Antalya’da sezaryene alınmadığı için bir kadın arkadaşımız hayatını kaybetti. İsteğimiz Bakanlık binasına girmek veya orada olay çıkartmak değildi; sadece Bakan Fatma Şahin’in gelmesini ve hiç değilse bir özür dilemesini istiyorduk. Ardından Mamak’ta Zülfü Öztürk’ün kocası tarafından öldürülmesinden sonra bizler onun adını bir parka vermeye çalışmış kadınlarız. Bu sebeplerden dolayı Ankara Emniyeti’nin açıklaması da bizi yalnızlaştırmak, “Bakın zaten bunlar ortamı geren, sürekli sokaklarda olan insanlar” demek için yapılmış bir açıklamadır.
Açık yüreklilikle meydanlara, sokaklara çıkalım; bu olanları, bu polisleri teşhir edelim. Yaşadıklarımızın üzerini kapatmaya çalışanlar bizler olmayalım, çünkü yaptıkları şeyler onların acizliği, onların kaybıdır. İktidar yanlıları söylediklerimizi kapatmaya çalıştıkça biz korkusuzca daha da üzerlerine gidelim! Bütün kadınlar özgürlük için sokaklarda olmalı!
Söyleşi: Cankız Çevik
Soylesinin Tamami Icin: www.siddethikayeleri.com/aciz-olan-kadinlar-degil-bizleri-aciz-gorenlerdir/
31 Mayıs tarihinde Gezi Parkı’ndaki müdahalenin sertleşmesi ve olayların tüm ülkeye yayılmasıyla, biz de Dikmen halkı olarak her akşam saat 21.00’de toplanarak yürüme kararı aldık. O tarihten bugüne dek neredeyse her gece Kızılay’a veya Kuğulu Park’a ulaşmak üzere yürüyüşler yaptık. Polis barikatını aşabildiğimiz zamanlar bu noktalara ulaşabildik; diğer zamanlarda geceleri mahallemize giren polislere karşı direndik. Son zamanlarda ise mahalleye çok fazla akrep, TOMA ve çevik kuvvet polisleri gelmeye, halka saldırganlık göstermeye başladılar.
Bu saldırılar karşısında hayatında ilk kez TOMA, akrep gibi araçlarla tanışan, polis saldırılarını bire bir yaşayan Dikmenlilerin tepkisi nasıl oldu?
Saldırıları sertleştirerek, gözaltı yaparak insanların sokağa çıkmasını engelleyebileceklerini sandılar ama Dikmen halkı güçlüdür. Belki çoğu kişi mahallesinde ilk defa TOMA, akrep ve bu kadar çok basın mensubu gördü fakat en büyük saldırının ertesi günü yapılan yürüyüşe 10 bin kişi katıldı. Böylece halk, “Siz ne kadar güç sahibi olursanız olun, bizler sizden korkmuyoruz. Kusura bakma Tayyip Erdoğan, biz sana mahallemizi teslim etmeyiz!” demiş oldu. AKP faşizmi polisin gazıyla, copuyla; sivil faşistlerin palaları, sopalarıyla; mahallelerde yapılan hukuksuz gözaltılar ve tutuklamalarla kendisini gösteriyor ancak artık karşılarında hiçbir şeye tepki vermeyen bir halk yok.
Dikmen halkının bu kararlı duruşu karşısında polis de yöntemlerini sertleştirdi. Gözaltına alındığınız 26 Haziran gecesi neler yaşandı?
Akreplerin, TOMA’ların her daim volta attığı Diyarbakır sokaklarını hayal edin; Dikmen de aynı o hale gelmişti. Bu isyanda biz yorulmadık ama polisler yorulmuş olacaklar ki o gece bizi tamamen bitirmek niyetiyle saldırdılar. Diğer akşamlar Polis Evi kavşağında konuşlanmalarına rağmen o gün hiçbir uyarıda bulunmadan Keklik’in hem yukarısından hem de aşağısından bir anda saldırdılar. Anlayacağınız, kitleyi dağıtmak gibi bir amaçları yoktu çünkü dağılacak bir kitle varsa da zaten dağılacak, kaçacak alan bırakmadılar; ara sokaklara girdiler, sıradan evlerin içine gaz attılar, esnafların camlarını kırdılar, çok sevdiğimiz bir manav amcamızın karpuzlarını dahi tek tek kırdılar.
[...]
Polis sokakta olduğunuzu fark ettiğinde size nasıl yaklaştı?
Üzerlerinde yelekleri olan 7-8 tane sivil polis geldi. Amirleri, “Alın bunları alın! Siz kimden kaçıyorsunuz? Kimden saklanıyorsunuz!” dedi ve kıraathanedekilerin bakışları altında bizi darp ederek araca sürüklemeye başladılar. Kollarımıza girip öyle bir götürdüler ki; ayaklarımı yere dahi basamıyordum. İnsan gecenin bir yarısı bu yaşadıkları karşısında panikliyor elbette, başına ne geleceğini kestiremiyor. Nihayetinde bunlar Ethem’i öldürmüş, serbest bırakılmış ve hala bellerinde silahla gezen şiddete meyilli insanlar. Sürekli boynumuzu sıkıyor, kafamızı yere doğru bastırarak “Bakma yukarı, nereye bakıyorsun!” diye bağırıyorlardı. Çok profesyonelce, bilinçli olarak yapıyorlardı her şeyi. Önce arkadaşımı döverek akrep denilen aracın içine attılar. Onun içeride devam eden, “Vurmayın, dövmeyin!” bağrışlarını duyabiliyordum. Sonuçta ortada bir mukavemet yok, gözaltına aldınız işte, neden daha vuruyorsunuz? Götür, gereken işlemi yap!
[...]
Bu diyalog çabalarına karşı siz nasıl tepki veriyordunuz?
Aslında kadınlar aynı faşizmi sokaklarda da yaşıyorlar. Orada sizi taciz eden kişiye bağırıp tepki gösterebiliyorsunuz. Ama ben o gün tecavüze uğrayabileceğimi, başka arkadaşlarımın başına geldiği gibi dövülerek bir köşeye atılabileceğimi sandım ve ses çıkartamadım. Tacize uğrarken ses çıkaramamış olmayı, olayın sonrasında kendime asla yediremedim. Ben o an bağıramadım! Korkuyorsunuz, bu çok doğal çünkü usule uygun hiçbir şey yapmıyorlar. Her şey onların elinde…
Benim yaşadıklarım sadece Haziran Direnişi süresince değil, öncesinde de sistematik bir şekilde kadınlara yaşatılan şeyler. Elbette, erkeği de darp ediyorlar ama kadınları aciz gördükleri için onları bedenleri üzerinden yaralamaya çalışıyorlar. Anlayamadıkları şey şu; aciz olan bizler değiliz. Asıl elleri arkasından kelepçeli bir kadını taciz eden, ona vuran kişiler aciz. Yaptıkları kendi karakterlerini, insaniyetlerini gösteren bir şey…
[...]
Gözaltında tacize maruz kalan ilk ya da son kadın ne yazık ki siz değilsiniz. Hem emniyetin hem de Bakan Şahin’in sizinle bu şekilde ilgilenmesini neye bağlıyorsunuz?
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bizi tanıyor. Bizler Halkevci kadınlarız. Kürtaj yasağı, sezaryen yasağı gündeme ilk geldiğinde biz Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın önündeydik. O gün Antalya’da sezaryene alınmadığı için bir kadın arkadaşımız hayatını kaybetti. İsteğimiz Bakanlık binasına girmek veya orada olay çıkartmak değildi; sadece Bakan Fatma Şahin’in gelmesini ve hiç değilse bir özür dilemesini istiyorduk. Ardından Mamak’ta Zülfü Öztürk’ün kocası tarafından öldürülmesinden sonra bizler onun adını bir parka vermeye çalışmış kadınlarız. Bu sebeplerden dolayı Ankara Emniyeti’nin açıklaması da bizi yalnızlaştırmak, “Bakın zaten bunlar ortamı geren, sürekli sokaklarda olan insanlar” demek için yapılmış bir açıklamadır.
Açık yüreklilikle meydanlara, sokaklara çıkalım; bu olanları, bu polisleri teşhir edelim. Yaşadıklarımızın üzerini kapatmaya çalışanlar bizler olmayalım, çünkü yaptıkları şeyler onların acizliği, onların kaybıdır. İktidar yanlıları söylediklerimizi kapatmaya çalıştıkça biz korkusuzca daha da üzerlerine gidelim! Bütün kadınlar özgürlük için sokaklarda olmalı!