Post by Admin on Jul 23, 2013 2:29:30 GMT 2
Değerli Etiler Forumu misafirleri,
Beni buraya çağırdığınız için öncelikle çok teşekkür ediyorum. Hoş geldiniz diyorum. Cenab-ı hak tuttuğumuz oruçları kabul etsin tutmayanları da tutmuş gibi sevap versin.
Insanların Allah katında makbul ve iyi bir insan olması için, oruçtan sonra ne yaptığına bakılır. Namazdan sonra ne yaptığına bakılır. Esasında gerçek anlamda oruç, oruçtan sonra başlar. Gerçek anlamda ramazan, ramazandan sonra başlar. Gerçek anlamda haç, haçtan döndüktn sonra, namaz, camiden çıktıktan sonra başlar. Çünkü Allah katında makbul olmamız için, birbirimize karşı davranışlara bakmamız gerekiyor. Birinin kalbini kıracak mısınız? Öfkeyle bağıracak mısınız? Yalan söyleyecek misiniz? Iştah ve şehvetin peşinde koşacak mısınız? Bu daha ibadet sırasında belli olmaz.
Çünkü önemli olan kişinin aç kalması değildir, kişinin o aç kalmadan, o oruç rituelinden, namaz hususundan ne anlam çıkardığı ve yanındakine karşı nasıl davrandığıdır. Dolayısılya, inançlar ve ritueller, gerçek islama gore, Kuran’dan benim anladığıma gore, insanların inançları.
O inanç doğrultusunda yaptıkları rituelleri, ister camiide, cemevinde, kilisede, neye inanıyorsanız inanın orada yapabilirsiniz. Bütün bunlar sorgulama, yargılama ve ötekileştirme konusu değildir. Bundan dolayı hiçkimseyi yargılamayın, ötekilemeyin, sorgulamayın.
Nedir sorgulamamız gereker? Davranışlardır. Yalan söylüyor mu? Dürüst müdür değil midir? Paylaşımcı mıdır, değil midir? Komşusu açken kendisi tok yatıyor mu, yatmıyor mu? Evinizde bencilce ve egoistçe başkalarının ihtiyacı olan şeyi biriktiriyorsanız, siz bu halinizle ister kiliseeye, ister camiye, cemevine, nereye gierseniz gidin, Allah katında makbul olamazsınız.
Allah davranışlara bakar. Mu suresinde, biz sizi yeryüzüne getirdik ki hanginizin daha iyi davranış sergileyeceğinize bakalım diye der.
Yani birimiz diğerinden daha iyi nasıl davranacak.
Şimdi bu devirden anladığım şudur. Size TV’de birsürü şey anlatılıyor. Ben size 5 madde sıralıyacağım, dindarlığın özü üzerine, bunlar Kuranı Kerim’de sabittir:
Bütün kutsal kitaplar, bütün peygamderler, filozoflar, hep bunu söylemiştir. Bunlara uyan kişi, Allah nazarında hakikaten iyi, güzel, doğru ve dürüst insandır. Nedir?
1) Hiçbir cana kıymayacaksınız.
2) Emeği çalmayacaksınız. Yani hırsızlık yapmayacaksınız.
3) Asla yalan söylemeyeceksiniz.
4) Haksızlık karşısında susmayacaksınız.
5) Kendinize çevrenize ve doğaya sevgi ve merhabetle dopdolu olacaksınız.
Dindarlığın özü bu kadar sadedir, bu kadar basittir. Eğer bir insan bu söylediğim 5 şeye uyuyorsa, gerisi teferruattır. Gerisi zaten bunları yaptırmak içindir. Oruç da, hac da, namaz da, sema da, kiliseye gitmek de, havraya gitmek de. Bunların hepsi zaten bunları yaptırmak içindi!
Kuran’da anlatılan cennet tasvirleri, bu dünyada adalete, sevgiye, paylaşıma dayalı bir dünya düzeninin nasıl kurulacağını anlatır. Cennet bu dünyada bunların esas alındığı her yerdir. Örneğin bu mahalle bu esaslara uyan bir yer yaratırsa, cennet burada yaratılmış demektir. Kimse kimseye kötü gözle bakmazsa, oturur karşılıklı sofralarda yemek yerse… İşte bunu anlatıyor. Bütün amaç bu.
Öldükten sonra dirilme, yani mezarladaki diriliş… Aslolan şehirlerin dirilişidir. Şehirlerdeki ölülerin dirilişidir. Bakın ramazan geldi, bu parkta oturmak ne güzel. Şimdi parkların olduğu yerde mutlaka camiiler vardır. Çünkü eskiden camiierde toplanırlardı. Eski Atina’da parklarda toplanırlardı. Peygamberimizin mescidi de böyleydi. Beraber konuşurladı. Bir odun üzerine çıkar konuşurdu. Basitti her şey. Ona hutbe dediler. Şimdi cumalarda hutbe yarım saat sürüyor.
Mescit, peygamberin camisi, park meydanıydı, parktı. Eski Atinadaki gibiydi. Hiyerarşi yoktu, hep beraber karar alırlardı. Bakın oruç bize, bu eşitliği gösteriyor. Ne yapıyoruz? Biraz evvel ne yaptık aşağıda? Hep beraber yemek yemeye başladık. Dün gece de hep beraber yemek yemeden kesilmiştik. Imsak’la beraber hep beraber durduk, iftar’la hep beraber yemeye başladık. Buradaki muazzam , mutlak eşitlikçi mesajı görebiliyor musunuz? Top atıldğı zaman… Ezan okunduğu zaman… Ondan bir dakika once değil, sonra değil. Bu bize eşitlik mesajı veriyor. Lütfen bunu görünüz. Kabe’de dolanıyorsunuz, camiide yanyana oturuyorsunuz, cemevine gidip yanyana oturuyorsunuz.
Geçenlerde biz Dolmabahçe camiine gittik, gezi sürecindeki dik duruşundan dolayı, onu tebrik etmeye gittik. Teravih namazı kıldık, sonra 2 gün sonra Sarıgazi’de cemevine gittik. Cemevindeki dede, hocam size kenarda bir yer ayarlayalım dedi. Biz ne münaasebet, biz buraya katılmaya geldik. Biz ordaki salavatlara, deyişlere, oturuşlara kalkışlara hep beraber katıldık. Ne var bunda? Biz bunları çözdük ama Ankara’dakiler çözemedi. Neden? Çünkü orada yapılanı ibadet gibi görmüyorlar. Sen şimdi camiide yaptığın ibadet mi ki, cemevindeki değil diyorsun? Ibadetin kendisi ne? Bana gore ibadet, zaten hayatın içinde yapılan şeydir, cemevinde kilisede değil.
Ama bunlar ibadet kavramını değiştirdiler. Nusuh’u, yani rituelleri ibadetmiş gibi gösteriyorlar. Şimdi gidiyorum hıristiyanlar, kilisede ekmek yiyor, şarap içiyor, isanın etiyle sütünü temsilen. Sen bunu yapıyorsun, kiliseden çıkıyorsun, ne ekmeği bölüşüyorsun ne aşı. Bundan ne anladık?
Eskiden peygamberimiz, cemaate döner, bir ihtiyacın var mı diye sorardı. Birisi kalkar söylerdi, olan olmayanla paylaşırdı. Aynı buradaki gibi topluluk olurlardı. Ihtiyacı olan söylerdi, halledilirdi. Ama zaman içerisinde, Emeviler dönemine gelindiğinde, imam sorunca camiide homurtular yükseldi, dediler ki bu camiiyi susturmak lazım. Adama bir derdin var mı diyince, emevi valiisi hakkında şikayet ediyorlar. Birisi dedi ki, bu tesbihtir, bu terbihi hoca çıkaracak, elhamdürüllah diyecek, herkes elhamdurullah diyecek. Hoca süphaneke diyecek, herkes süphaneke diyecek. Herkes susacak. O gün bugundur, 1300 yıldır böyle. Camiiler susmuştur.
Ey dindarlar, her gün acılar çekiliyor. Bu camiiler, bu kiliseler, bu dindarların merkezleri. Bunlar yeryüzünde insanoğlunun çektiği acılar son bulsun diye ilerler. Tarih hep böyle ilerler: biri çıkar, sonra donar. Sonra diri bir can çıkar, sonra o da donar.
Şimdi sözü şuna getiriyorum: bize diyorlar ki, gezi parkına niye gittiniz? Orda ne işiniz var? Orada 3 şey var diyorlar, 3 D:
Dış mihraklar,
Darbeciler,
Din düşmanları.
Bu yüzden biz orada ne geziyormuşuz. Boyuna bunu söylüyorlar. Ben de onlara bir tek cümle söylüyorum, anlayan anlayacaktır:
Bu gezi sürecinde, orada yer almak, ateşten bir koru ağacın içine almak gibi oldu. Çünkü muktedir, oraya gidene çok kızıyor.
1994 yılından itibaren, neredeyse 18 senedir, hiç ihale almadım. Onun için oraya gdiebiliyorum. Eğer iktidarla bir kuruş kariyer, konfor, rant, nema, maaş, ilişkiniz varsa, zinhar oraya gelemezsiniz. Bir görsünler bakalım, anında maaşları, nemaları, rantları kesilir. Paniklediler.
Sonra diyorlar ya, 3 D’den sonra, bir S var:
Sarhoşlar var. Oraya niye gidiyorsun?
Ben de diyorum ki, sarhoş olsun, anlaşırız, yeter ki kalleş olmasın. Çünkü dünyanın en dürüst, en içi dışı bir insanı sarhoşlardır. Ben bir sarhoşun arkadan hançerleyeceğine inanmam. Ama kalleş adam, arkadan bıçaklar. Sarhoş içiyordur ama, içi dışı birdir.
Tasavvufta içmek, sarhoş olmak, içi dışı bir olmaklığın, dürüstlüğün sembolüdür.
Şimdi bir arkadaş, ben iftar sofrasındayken, gelse de karşıma otursa, rakıyı da önüme koysa, ne yaparım? Iftar sofrasındayız üstelik. “hoşgeldin” derim. Hatta “hoşgeldin gözüm” derim, ahmet kaya diyor ya. Bana ikram ederse, içmem derim. Gel seninle konuşalım derim. Buranın iftar yeri olduğunu, düşmanımızın çok olduğunu, kameralar olduğunu söylerim. Gel bir lokantaya gidelim, sen orada içeceksen iç, ama ben içmem derim.
10 bin kişi, taksimde iftar yapmıştır.
Biz burada iftar yaptık, iftar vermedik. Yeryüzü sofralarının özellikleri vardır: Flamasız, bayraksız, sponsorsuzdur, açık havada yapılır, yerde yapılır.
Mahalleli, gelmiş burada tanışmış. Bakın burada oturmak ne güzel. Camii ıssızlaşınca işlevini kaybedince, hayat boşluk kabul etmiyor, insanlar buralarda toplanmaya başlıyor. Önemli olan bina değil.
Eskiden, din elden gidiyor diye panikliyorlardı. Şimdi, elimizden din gidiyor diye panikliyorlar. Ve şöyle haberler alıyoruz, acaba din başka yere doğru mu kayıyor? Allah dini savunacak yeni bir kavim mi getiriyor?
Son olarak, benim geziden anladığımı söyleyeyim: Gezide çok güzel gençlerle tanıştık. Hatta aramızda bir aşk oluşu. Ben o gençleri çok seviyorum, çoğuyla konuştuk, hala da konuşuyoruz, durmadan yeni yenileriyle tanışıyoruz. Onların bize öğrettiği şeyler var.
Özgürlük, saygı, çoğulculuk ve dayanışma. Onlar bize bunları öğrettiler. Geziyi bu 4 kavramla ifade edebiliriz.
Orada 15 gün direndik. Miraç gecesini kutladık. 2 defa Cuma namazı kıldık. Sabahlara kadar sohbet ettiğimiz geceler oldu. Aslında orası Türkiye’ye bir mesaj veriyor. Birileri geldi, gezi parkında 15 gün süren bir rüya gördü. Bir şekilde, bu ancak rüya olabilirdi. O rüyayı gördüler ve gittiler. Şimdi o rüya ortada kaldı. Şimdi bu ülkeye bu rüyayı bahşetiler. Dediler ki, bir ülke böyle kurulur. Bir ülke bu değerlerle yaşar. Nedir o değerler? Oradaki fikirlerin sembollerin her biri bunu temsil ediyor.
Birincisi, özgürlük. Baskının ortadan kalkmasıdır. Kimsenin üzerinde herhangi bir baskı olmayacak. Devlet, din, mahalle, arkadaş, çevre baskısı. Bu baskılar kalkmalıdır. Baskıcı yasalara son verilmedilir. Hala darbe döneminden kalma 204 tane yasa kalkmalıdır. Bu ülke darbeyi unutmalıdır. Artık darbe falan yok, kendimiz yapıcaz. Buralarda konuşup yapıcaz.
Baskı kalkınca ilk sorun, özgürlük nerede başlayacak, nerede bitecek? Ikinci önemli konuya geliyouz: Saygı
Bunu gençler 15 boyunca gösterdiler. Neye saygı? Insanların kişiliğine, inancına, inançsızlığına, kimliğine, tercihlerine, örgütüne, bayrağına, mini eteğine, başörtüsüne saygı. Bunlara saygı gösterilmediği sürece biz bir arada yaşayamayız ve bunlardan dolayı birbirimize girdikçe, bizi başkaları sömürür.
Herkesin eline silah verilir. Öğleden once sağcıların kahvesine, öğleden sonra solcuların kahvesine gidip silah verenler, aynı kişilerdir. Lütfen birbirimizi ötekileştirmeyelim, sorgulamıyalım. Davranışlarımıza bakalım. Islamın bütün öngörüsü buraya yöneliktir arkadaşlar. Bakın ben buna Kuran’ı zorlayarak varmıyorum. Bunların hepsini ben Kuran’daki hadislerden çıkartıyorum. Bir tane ayet mesela: Dinde zorlama yoktur. Bu hıristiyanları islama zorlamak demek değil. Dünya görüşünde, yaşam biçiminde ve hayattaki tercihlerde zorlama yoktur demektir. Bunlar sizin özgür iradenizle olmalıdır. Bakara suresi 256 ayet. Böyle bir kitaptan zorlama çıkarılabilir mi? Bu dine girmek, dinin gereklerini yapmak ve dinden çıkmak gönüllüdür.
Dört konuda ceza vardır İslam’da: Adam öldürmek, hırsızlık, zina ve iftira konusunda. Bunun dışında hiçbirşey ceza edilmez, gönüllü tercihlere bırakılmıştır. Dolayısıyla saygı meselesi arkadaşlar. Bir arada, birlikte yaşayacağız, bribirimize saygı göstereceğiz. Bize gezinin öğrettiği bir şey de budur. Abdullah Öcalan da vardı, LGBT de vardı, sol örgütler de vardı, feministler de vardı, hepsi vardı. Kütçe şarkılar da vardı. Bunların hepsi zaten Türkiye’nin resmiydi. Bu aslında barış sürecini Türkiye’ye göstedi. Ahanda böyle olacak dedik. Ankara bunu hala anlamadı. Başbakan diyor ki, falan kişiyle falan kişi bir araya gelemez, birbirlerini doğrarlar, keserler. Başbakan onlara gelir, etmeyin eylemeyin der. Şimdi tam tersi oldu, gezidekiler bunları bir araya getirdi, başbakan olmaz diyor.
Memleket ancak gezideki bu ruhla yönetilebilir, bu ruh Türkiye’nin geleceği olabilir.
Bu AK parti tabanı demek, benim annem demektir. Kayseri’dedir hala AK partiye oy verir. Ama 20 gün boyunca konuşa konuşa konuşa, onu başbakanın yalan söyleyebileceği konusunda ikna edebildim.
EN son gezi parkının dört önemli kanunundan bahsediyorduk. Özgürlük saygı. Çoğulculuk ve dayanışma. En son çoğulculuk kısmında kalmıştık.
Çoğulculuk ve dayanışma nedir? Çoğulculuğu simgeleyen figur gezi parkında AKM idi. Bu söylediğim kavramların her birini bir figür temsil ediyordu. Rengarenk renk cümbüşü vardı çeşitli kuruluşların resimleri vardı. Başbakan bunlara paçavra dedi, teröristlerin resimleri var dedi. Deniz Gezmiş’in resmi vardı….. orası bir renk cümbüşüydü. Siz ne yaptınız orayı yok ettiniz. Ortaya kocaman bir Atatürk resmi, sağına soluna iki tane bayrak koydunuz. E onlar zaten vardı. Diğerlerini yok ettiniz, devletin soğuk yüzü gibi … Bu memleketteki her türlü fikre özgürlük olmalıdır, bu tür fikirler arasında farklar kalkmalıdır. Memleketin içn de düşman omaz. Memleketin içinde suçlu vesuçsuz olur. Şu kesin düşman, solcular düşman, müslümanlar düşman, irticacılar düşman, ulusalcılar düşman. Bırakın artık bunları. Hepsi de çoğulcu bir şekilde kendini göstermişitr. Işte gezinin çocğulculuğu…
Ve dayanışma. Antikapitalist ruh. 18 tane dayanışma masası vardı. Geziden girdiğinizde ilk etapta önemi azalan şey paraydı. Yatmak mı istiyorsun sana bir çadır veriyorlardı. Yemek mi istiyorsun dayanışma masaları devrim market var, kahvaltı yapıyorsun. Herkes getiriyordu, azar azar getiriyordu ama bereket bolluk oluyordu. Ama kumpanya olduğu zaman bir tane belediye ya da zenginin iftarında millet sıraya giriyor hatta aç kalıyorsun. 3 çeşit yemek, tek çeşit içecek veriyorlar. Halbuli istiklal’deki iftarda 10.000 kişi var, kırk çeşit yemek on çeşit içecek var. Halk dayanışması böyle bir şeydir. Olanın olmayana vermesi ihtiyacı olanın oradan alması ihtiyaçtan fazlasını biriktirmemek. Benim anlayışıma gore bir ev bir araba yeterlidir. Bundan sonrası hem sizin için yüktür, hem de Allah nazarında size hesap aracıdır. Mal mülk zenginliğine güvenmeyiniz. Gönülleri inşa etmek insanların kalplerinde gönüllerinde yıkılmaz bir taht kurmak herkes tarafından sevilmek kadar… o kadar mal biriktiriyorsun nereye sığacak sen kendini zor sığdırıyorsun mezara. Hemen seni mezara götürüp malını mülkünü bölüşmek istiyorlar. Ve senin dahi zannettiğin beynini kurtlar böcekler yiyor kimseyi de ayımıyor. Bundan daha büyük bir eşitlik var mıdır?
Istersen füzeyle uzaya git yine Allah seni alır toprağa sokar. En büyük eşitleyici ölümdür. Iyi ki ölüm var. Yoksa bazı adamlar ömür boyu ensemizde boza pişirecekti. En fazla 80-90 sene kanıtlanmıştır biyolojik olarak. Gezide bir hafta kalan kimse temel ve zaruri ihtiyaçları için para harcamak zorunda kalmadı. Bir toplumda sosyal adalet olmalıdır. Hiç kimse aç kalmamalıdır. Sırtı pek karnı tok olmalıdır. Faturalarını ödeyebilmelidir, çocuğunu okutabilmelidir. Bunlar yoksa ben bu memleketi napayım? Bunlar yoksa bu memleketin Etiler’i Tarlabaşı niye var? Insanlar açsa yokluktaysa bunların anlamı nedir?
Benim anlayışım şudur dindarlık da şudur: eğer üst üste 3 ay kirasını ödemediği için dairesinde oturan yeni evli kiracısını çilingir getirererek evindeki eşyalarını sokağa attıran bir hacı abiyle cennette olmaktansa gazdan etkinlebndiği için kediye ağlayan bir ateistle cehennemde yanmaya razıyım.
Dindarlık sakal bırakmak cüppe giymek ve bir çift kira ödeyemediği için evden attırmak karakolluk olmak mıdır? Karakola gidiyorlar hacı abi oraya oturuyor hareket şu: seccade yok mu ikindi namazı kaçıyor. Komiser de sana seccade yok namaz kabul olmaz vebali benim boynuma diyor. Bir defa senin 12 tane
dairen var mı? Bir defa bu daireyi ihtiyaçları olduğu için dinen vermin, karşılığında hiçbir şey almaman lazım. Hem kira alıyor sömürüyorsun hem de kirayı ödemedikleri için dışarı attırıyorsun.
Gezide gördüğüm bir olay. Bir kadın gazı yemiş bir kediye ağlıyordu. Dedim bacım elini ver de kaçalım. Yok dedi gelmem sen git. Sonra ortalık yatışınca beni buldu, gel seninle konuşalım dedi. Ben dedi inançsızım ateistim dedi. Tanrı nerede dedi o kedi orada öldü. Ben dedim biz ölecektik bırak kediyi. Ama o kendisine ontolojik sorular soruyor. Bir şey var aslında onu arıyorum diyor. Ama ben baktım sen dünyanın en büyük dindarısın dedim. Sen benim gözümde dindarın hasısın, adamın dibisin.
Şimdi bu olay benim de üzerinde çok düşündüğüm bir şeydir. Hatta çok yazılar yazmışımdır bir onu gördüm bir ona baktım gecenin bir yarısında sonra düşündüm. Hani ahmet kaya’nin bir şeyi var ya beynimde depremler oluyor diye. Yeni bir dönem başliyor arkadaşlar, herkes ona hazir olsun.
Sorular:
* Bunların gerçeğini ortaya koymak lazım Bütün dinlerde burada uygulanan şekillerin uygulamaların hangi toplumsal koşullarda ortaya çıktığını bilmek kökenini araştırmak lazım. Hepsinin de kendine gore bir çıkış anı vardır. O anda tekraralanan sembolik hareketlere dönüştürülür. Biraz evvel anlattığım gibi Hz. İsa napıyor havarilerle birlikte oturuyor yemek yiyor. Biraz evvel iftar yemeğinde olduğu gibi yemek yiyorlar. Bu yemeklere agape deniyor sponsoru olmayan, flaması bayrağı olmayan yemek. Mesela bu yeryüzü sofralarına ben katılıyorum. Mesela ilk İstiklal caddesine gittiğimde on tane sandviç on tane ayran aldım koydum ama benim getirdiğim şeyi kendim yiyemedim başkasının getirdiğini yedim. Peygamberin mescitte yemek yeme tarzıdır hiç ayrı yemek yemezlerdi. Bu hıristiyanlıkta şu anda komünyon ayinine dönüştü Pazar günleri yapılır mumu söndürürsünüz ekmetken bir parça alırsınız bir parça şarap içersiniz. Aşınızı ekmeğinizi başkasıyla bölüşmezseniz İsa’nın yaptığını yapmış olmazsınız. Mesela Yahudilikte Cumartesi yasağı vardır. Bu nereden geliyor Cumartesi yasağı demek Cumartesi herhangi bir şey kazanmayıp herhangi bir şey kendimize almayıp elimizdekini başkasıyla paylaşma günü demektir. Demek idi bir zamanlar onun için ortaya çıkmıştı: altı gün çalışır kazanırsın altı gün kazandığının ihtiyacın kadarı olanı ayırırsın geriye kalanı bölüşürsün. Ama bunu zamanla ihlal ettiler, bunu delmek için şöyle bir şey geliştirdiler insanın içinde hırs olunca. Cuma akşamından ağı denize atıyorlar, bütün Cumartesi günü çalışmıyorlar ama ırmakta Cumartesi günü boyunca dolmaya devam ediyor. Böylece tatil yapıyorlar ama yasağa da uymuyorlar. Yine Cumartesi günü bir kazanç elde etmiş oluyorlar. Halbuki İsa ne demişti altı gün kazandığınızı cumartesi günü paylaşacaksınız demişti. Halbuki o gün sadece dinlenip hiç kimsey bir şey dağıtmıyorlar. Bütün dindarları peygamberlerine ve kitaplarının özüne dönmeye davet ediyorum.
* Şimdi Asya’da bir maymun avlama tuzağı var asyalı avcılar uyguluyor yuvarlak kavun gibi bir şey bulup oyuyorlar içine bir delik açıp maymunun çok sevdiği bir tatlı koyuyorlar. Maymun kokuyu alıyor geliyor dönmeye başlıyor bakıyor alttan bir delik açılmış elini oradan sokuyor karpuzun içersinden o tatlıyı alıyor yumruğunu çektiği zaman çıkamıyor ağaca bağlanmış olduğu için maymun yakalanmış oluyor. Elini bıraksa çekse halbuki, kaçacak. Ama bırakmıyor, bırakamıyor. Dolayısıyla bileğinden değil yüreğinden yakalanmış oluyor içindeki hırs yüzünden. Şimdiye kadar
bırakıp da kaçan bir tane maymun görülmemiş. Kuranı kerim’de bu yasağı ihlal edenlere aşağılık maymunlar olun dedik diyor. Güya hukukta hile yaparak hem Cumartesi yasağına riayet etmiş oluyor hem de yasağı delmiş oluyor. Niye maymun diyor ki meğer maymunlar böyleymiş dolayısıyla insanı köle eden şey aslında içindeki hırsıdır.
* Bana gore özgür insan korkularını fethetmiş olan kişidir. Açlık korkusu gelecek korkusu iştahın şehvetin peşinden gitme bunlara hükmeden kimse özgürdür. Oruç bize iştahı ve şehvete nasıl hükmedeceğimizi gösteriyor. Özgür olmanın yolu canının istediğini yapmak demek değilidir. Canının istediğini yapan kimse köle oluyor demektir. Ama buna dur dersen hayır ben iradem ne istiyorsa onu yapıcam. Bunları ne zaman nasıl kullanacağıma ben karar veririm dediğin zaman özgür olmuş oluyorsun. Dolayısıyla şimdi bunların kökenini iyi bilmemiz lazım bunların araç olduğunu unutmamamız lazım şu tapınaklarda görüdüğünüz her şey araçtır, hiçbirini ayırmadan söylüyorum. Hepsi bizi iyi, dürüst, adaletli, merhametli, sevgi dolu bir insan haline getirmek için bir araçtır. Allah bizim kalbimize bakacak.
* Şekle şemale takarsak insanın içindeki ruhu ve güzelliği göremezsin. Şöyle bir önyargı var: Birisi başörtülü oldu mu ona iyi bakmıyoruz . Yobaz karanlıklar içinde bir insan. Başka birisi başörtüsü yok mu, o cennete gidemez… Mesela taa Amerika’dan Rachel Cary adlı bir kız üzerinde bluciniyle kalktı geldi filistinde israil tanklarına karşı gösteri yaptı. Bu arada israil tankları tarafından ezildi ve öldü. Amerikalı protestan bir hıristiyan genç kızdı. Şimdi bizim müslümanları, islamcıları bu kızın cennete gideceğine ben ikna edemiyorum. Diyorlar ki başı açık, Hıristiyan, giremez. Kardeşim denizleri aşmış filistinlilerin yanında israil tanklarına karşı slogan atarken korkunç bir şekilde ölmüş. Eğer bu cennete girmeyecekse benim orada ne işim var? Ben başımı örtücem her şey bitecek bu kadar şekilci.
Soru: Farklılıkların bir araya geldiğinde güzel görüntü oluşturduğundan bahsettiniz ya benzerliklerin bölünmesi de o kadar çirkin. Antikapitalist müslümanlarla devrimci müslümanların neden bir arada değil, Fiili olarak neden ayrılma ihtiyacı duyduğunuzu merak ediyorum.
* Ben onları çalışma grupları olarak görüyorum. Onlar zamanı geldiğinde bir arada işler yapıyor. Hepsini tanıyorum. Fikir birliğimiz var. Bizim savunduğumuz fikirleri savunan çalışma grupları sağda solda oluşuyor. Ben onları ne yönetirim ne talimat veririm. Yoksa gezi gençliğiyle başbakan arasında oluşan şeye dönüşmüş oluruz. Başbakan gezi gençliğinin bu yönünü anlayamadı. Daha ziyade eşitlikçi bir ilişki kurmaya çalışıyorum. Zaten bir arkadaş grubu burada var, orada da var… Bunları böyle aynı torbaya doldurduğunuz zaman huyları suyları tutmayabilir. Kim kimle anlaşıyorsa gündelik olarak onlar bir araya gelsin yoksa gerektiğinde bir araya gelsinler. Bunlar kamuoyunun oluşturduğu isimlerdir. Bizim oluşturduğumuz bir kültürel patlamadır bir siyasi örgüt değildir. Hani diyor ya çarşı bir ruhtur bedenlenemez diye onun gibi. Bizimkisi bir ruhtur örgüte dönüştürürsen örselenmeye başlar.
Soru: Anti-kapitalist kısmını anladım ama neden “müslümanlar” diyerek gayrimüslim insanları kendinizden ayrı tutuyorsunuz? Bir de, İslamiyetle sosyalizmin ilişkisini merak ediyorum.
* Bu antikapitalist müslümanlar meselesi şöyle. Kuran-ı Kerim’de biz size müslümanlar ismini verdik diyor, dolayısıyla müslümanlar demek yeterlidir. Buradaki müslümanlar kurumsal bir din anlamında değildir, müslümanlık da bir ruhtur bedenlendiği zaman tarikata camiye vs dönüşür. Dolayısıyla müslüman kelimesi, bir ruh olarak, barış içinde olan ve doğayla uyum içinde olan demektir. Barışa tersse ve doğayla uyum içinde değilse o müslümanlığa terstir.
* Oysa ben müslüman dediğimde katar şeyhi de müslümandı, saddam da müslümandı, şu kiracısını evden atan kişi de müslüman diyor.
* Kapitalizm dünya dini haline geldi. Kapitalizmin tabusu totemi vardır. Parayı ve mülkiyeti asla tartışamazsınız. Para ve mülkiyetin varsa adamsın yoksa değilsin. Halbuki bu doğaya uygun değildir. Mülkiyet de para da sonra çıktı. Bunların olduğu yerde acımasızlık hırs kibir vardır. Mesela size sorsam parayla aşık olabilir misiniz? Birine para vereceksiniz adam Leyla’nın Mecnun’a aşık olduğu gibi parayla belli bir sure aşık olacak sonra da o sure sonucunda aşk bitecek. Onların hiçbiri aşk değildir. Hayatta paranın geçmediği yerler vardır, olmalıdır. Eğer paranın geçmediği yerler yoksa ve para her yere girmişse ve her yerde egemenliğini ilan etmişse insanlık bitmiş ve yerde sürünüyordur. Bu nedenle paranın geçmediği alanlar açmalıyız. Birbirimize illa parayla bakmak zorunda değiliz, dostluk arkadaşlık paylaşmak çok mu zor. Peygamberimize birisi geliyor hırkan ne kadar güzel diyor peygamberimiz çıkarıyor veriyor.
Beş tane evim var bir tanesi senin olsun. Eğer on tane evin varsa bir tanesi size yeter. Dokuz tanesini napacaksın? Mala mülke bağlanarak nereye gidebilirsiniz? Bundan kurtul da özgür ol ya. Dolayısıyla anbtikapitalizm vurgusu bunun için gerekiyor. Müslümanlar diye de bir kesime mesaj vermek için söylüyoruz bunun için müslümanlar dememiz gerekiyor. Ama doğanın nimetlerini hep beraber paylaşmamız gerektiğine kim inanıyorsa buna kapitalizm karşıtlarıyla beraber çalışırız çabalarız mücadele ederiz. Bu din birliği anlamına gelmiyor. Böyle bir mücadele hakkının içinde müslümanların olduğu anlamına geliyor.
İslam ve sosyalizm ilişkisine gelince bu şu anlama geliyor. Bir insan müslümanım dediğinde her şeyi anlatmış oluyor. Ama dışardaki insanların beni algılaması için bendeki kavramların hepsi onda olmadığı için bunu anlatmak gerekiyor. Benim sosyalist değerlerden kastım da emeğin yüce olması paylaşma bölüşme eşitlik kardeşlik kavramlarıdır. Müslüman sosyalist olabilir mi diye soruyorlar? Bence müslüman komünist de olabilir aslında yakışır da. Bu kavramlardan ürkmeye gerek yok ki. Kurandaki cennet kavramlarını marksisit literatür komünist diye anlatmıştır. Onun daha dünyevisini söylemiş oluyor. Komün cemaat demektir. Com ile Cem fenike diline kadar gider aynı anlama gelir. Toplanmak cem olmak cami olmak. Hepsi toplumu ifade eder. Kelime kökü bile aynıdır. Ama biz hukuk tabiriyle söylersek, kapitalizmi “esastan”, sosyalizmi “usulden” eleştiriyoruz. Bu ne demek? Kapitalizmin köküne karşı çıkıyoruz. Sosyalizmin ise özüne değil, tecrübelerine karşı çıkıyoruz. Mesela Sovyetler Birliğinde Stalin’in uygulamaları… bunların siyasal açıdan eleştirilmesi gerekiyordu, tek parti diktatörlüğüne dönüştü. Gezinin kavramlarından biri çoğulculuktu. Bakın şu doğada tek tip var mı? Doğada bir çoğulculuk var, kuracağımız sistemler de çoğulcu olmak zorundadır. Buna usulden eleştiri diyoruz. Buradan dünyanın daha iyi bir sisteme ulaşabileceğini söylüyorum. Gezide her şeyin yenisi vardı dinin bile demiştim. Her şeyin
ilerisi daha ilerisi yenisi olduğu zaman anlam ifade ediyordu. Toplumlarda zaten hep böyledir arkadaşlar her zaman birileri bir rüya görür birileri ona inanır. O rüyayı görebilene devrimci denir. Gezide ortaya konan şey bir ruhtur. Hepsini etkileyecektir, dini partileri, ideolojik hareketleri de, eskiye ait tüm kavramları. Böyle olduğu zaman Türkiye daha ileri gitmiş olur.
Soru: Ülkemizdeki hıristiyan ve yahudi din adamlarının maaşlarını devletin ödeyip ödemediğini sormuştum ödemiyorsa da ödemesi gerektiğini söylemiştim:
* Türkiye’deki devlet laik değil. Laik olması için diyanet teşkilatının olmaması gerekir. Bizans imparatorluğundaki din devlet ilişkisi sürdürülmektedir. Dinin devletin güdümünde olduğu dinin esas olduğu Bizantist ilişki. Osmanlı İmparatoluğunda böyleydi, aslolan padişahtı, şeyhülislam onun fetavasını verirdi. Örneğin Kanuni Sultan Süleyman Pargalı İbrahim’i öldürecek, şeyhülislam efendiye danışıyor. Öyle bir şey söyle ki ben de sorumluluk almayayım diyor. Sen uyurken boğdur diyor. Böylece sorumluluk düştüğü için sorumluluk düşmüş oluyor. Bunun fetvasını kim veriyor? Ebussuud efendi veriyor. Cumhuriyet döneminde de AK parti döneminden once de Ak parti döneminde aynı. Dinin yaptıklarını meşrulaştırmaktır. Yani liderin uygulamalarını dinen meşrulaştırmaya çalışan kurumdur. Şimdi bu alevilik olsa yine aynı şeydir, ben ona da karşıyım. Diyanet kurumu olmamalıdır. Zaten mahalleli bu camiyi yürütür. Mesela siz evde namaz kılarken diyanetten imam mı çağırıyorsunuz? Bu kadar seremoniye de gerek yoktur. Bunlar sonra din adamlığının herkesin yapacağı bir şey olmadığını göstermek için uydurulmuş seremonilerdir. İmam hatiplerde ortaokullarda benim görüşüme gore benim düşündüğüm Türkiye tasavvuruna gore uygarlığın tüm dillerinin öğretilmesi gerekiyor. Ünviersiteden mezun olan bir gencin beraber yaşadığımız uygarlık dillerini öğrenebilmiş olması gerekiyor (Arapça Farsça Kürtçe) Birinci planda bunlar olmalıdır. Bugün Avrupa’ya gittiğinizde adamlar üç dil birden konuşuyor. Bizde de böyle olmalı. Bir yerden başlamak zorundayız bu da en yakınında olmak zorunda. Böylece insanlar işine gücüne yöneli p … Ben cemevine gittim oradaki sözler bana yabancı değil öz olarak aynı sözler. Tanrı’dan bağışlanma diliyorsun. Hepsinin özü bu yani. Kiliseye havraya git hepsi aynı.
* Gelelim sorunun cevabına. Köyde birisi askerden gelmiş başlamış askerliğini anlatmaya sabah namazı olmuş herkes uyumuş. Millet yavaş yavaş uyanmaya başlamış bakmış ki bu hala anlatıyor. “Ve böylelikle iki aylık acemi dönemi bitti” demiş. Benimkisi de o hesap :) Gelelim soruya.
* Diyanet kalkınca bu bir meslek olmaktan çıkınca diyanet teşkilatı olmayınca onlara da maaş vermek gereği kalmayacak. Devlet camiye de cemevine de aynı mesafede duracak. Birisi çıkar derse bana gore ibadet cemevinde yapılan derse devlet bu ibadet akımlarını tanımak zorunda. Eğer diyorsa ki aleviler bize gore bu ibadettir devlet bunu tanımalıdır. Benim için büyük sorun çünkü onlar orada yapılanın bir amaç olduğunu sanıyor. Hatta cemevindekiler de amaç olarak gördüğü için diğerlerine katılmıyor. Ya hiçbirine katılmayacak, ideal olan budur. Eşitsizlik ayrımclık yapmayacak. Diyanettekilere maaş vereceksen cemevindeki dedelere de maaş vereceksin. Orası kültür merkezi dernek statüsündedir. Halbuki insanlar öyle de ibadet yapabilirler çünkü onların huşu anlayışları onu gerektiriyor olabilir. Cemevleri çözüldüğü gibi
Heybeliada ruhban okulu da çözülmüş oluyor. Çünkü haklar ve hukuklar karşılıklı kıyasa bırakılamaz. Aslolan hakkın kendisidir. İsterlerse Yunanlılar tanımasınlar.Nasılsa o da araç.
* Soru: gençlere ulaşmak için neler yapıyorsunuz?
* Cevap: ben daha once bir sürü cemaatlerden geldim, onların bir sürü tecrübeleri vardır bende. Onları tekrarlamak istemiyorum. Hegemenyaya karşıyım. Mesela ramazanın ilk gün taksimde yeryüzü sofrası yaptık, halk kabullendi, kendi kendinesahiplendi, onlar devam ettiriyor. Bu bir sure devam edecek,bir ruh olarak devam edecek. Bunun için bir kültürel faaliyete ihtiyac var. Bir bilinç, bir ruh oluşmalı. Bu yüzden ben kitaplar yazıyorum. Twitter da var, facebookta da var. Facebook hesabını gençler kullanıyor ama twitter hesabını direkt kendim kullanıyorum. Şu anda 180 bin kullanıcısı olan bir hesaptır. Şimdi televizyonlar kapandığı için, başbakan konuşuyor mesela, 27 kanalda aynı şeyler yayınlanıyor. Bir konuşma yapıyor, ertesi gün 7 gazetede aynı manşet çıkıyor. Biz bunları Suriye’de görürdük. Ondan sonra beni dava ediyor, 50bin lira. Zaten benden para alamaz, çünkü bende para yok. Ben asla da para biriktirmeyen birisiyim. Zırnık çıkmaz yani, o zaman gidiyim 3 ay yatıyım diycem. Ama o da kanunen kalktı. O zaman kitapları satıyım öyle kazanıp veriyim diycem, başka türlü olmaz.
* İstanbulun dışında da, ben önümüdeki hafta Ankara kuğulu parkta olacağım. Şu anda 20’ye yakın ilde, kapitalizmle mücadeleyel ilgili dernekler kuruluyor. Şöyle birşey var, 100 kişi sempati duyuyorsa, 2 kişi derneğe giriyor ve oradaki örgütlenme çalışmalarında konuşayım diyor. Geri kalan 98 kişi oh ne kadar da güzel konuşuyorsun diyor. Ama o da yeter. Onlar da kitap okusun. Önemli olan bulunduğunuz yerde bu davayı sahiplenin. Bunun karşılığında ben insanlardan herhangi birşey istemiyorum. Sadece bir şeye inanıyorum, yayılmasını istiyorum. Bunun karşılığında maddi hiçbir şey yok.
* Kaç kişiden bahsediyoruz peki? Yani gruplar vs?
* Geçen sene 2012 nin 1 mayısında , Fatih camiisinde işçiler için gıyabi namaz kıldık. 1100 kişi yürüdük. Camiiden 1 mayıs alanına. Yani gençler o kadar geldiler. Rakam olarak bunların hiçbir önemi yok benim nazarımda da. Gezi parkında geldiler, göğüs göğüse direnişe katıldılar. Dolayısılya onlarla diğer arkadaşlar arasında bir aşk oluştu, bu bilince dayalı, Türkiye’nin geleceğine dair bir aşktır. Türkiye’de ilk defa olan, daha once bir yerde olmayan bir şeydir. Çünkü daha once başka yerlerde bir araya gelemiyordu.
* Birlikte aşk ile büyüyen bir birliktelik yaratamaz diye düşünülüyordu. Bizim türkiyede yeni bir şeylere ihtiyacımız vardır. Yeni birşey söyle bana. Yeni birşey nedir? Işte böyle şeylerdir. Ben bir arkadaşa dedim, inkara da inanca da saygı duyacaksın. Dedi ki inancı anlarım ama inkara nasıl saygı duyarım? Kuranı kerim baştan aşağı inkar edenler cehennemde cayır cayır yanacak der.
* Hayır, kuranı kerim inkar edenler için, allahın varlığın inkar edenler cehennemde yanacak demiyor. Kimin? Katillerin, gaddarların, halk düşmanlarının, sömürücülerin cehennemde yanacağını söylüyor. Yanmasın mı? Bir sürü adam öldürüyor, o kadar katlettiği insanın ahı vahı yerde kalmamasını ifade ediyor. Kuranı kerimdeki cehennem tasvirleri, sömürücülere, gaddarlara, bunlardan mağdur olanların öfkesini ifade eer. Çünkü öfkelendiğin zaman ne dersin? Allah senin belanı versin. Iki yakan bir araya gelmesin dersin.
* Bir ateist arkadaş açtım kuranı kerimde, açtım yanacaksın diyor, ben korktum kapattım. Ben dedim sen korkma. Sen zalim misin, katil misin, tecavuzcu musun, insanlara acı çektiren biri misin? Değilsin. O zaman korkma. Inanmıyorsn bile korkma. Mesela bir arkadaş geliyor bana diyor ki, biz ateist olduk, yanacaksın diyor, yanacak mıyız? Ben diyorum ki, sen tanrıya inanmadığını söylüyorsun tamam, hayatta inandığın 4-5 şey söyle bana. Benim allaha inandığım gibi, soyut kavramsal, şu anda olmayan, bir gün olacağını beklediğin birşey olmalı. Hak dedi adalet dedi, eşitlik, özgürlük dedi, hatta birisi haya dedi. Haya insanlığı geliştirmiştir. Güzeel. Peygamber de diyor ki, dinin tamamı hayadan ibarettir. Hak diyorsun, zaten allahın bir ismi de haktır. Cenabı hak, yüce gerçeklik adalet ve eşitlik demekir. Bir insanın tanrısı, demek onun en yüce kavramı demektir. Eğer adalet, eşitlik, özgürlük ise, dolayısıyla biz seninle aynı şeylere inanıyoruz. Inandığımız şeylere farklı isimler veriyoruz. Seninle ben, inananlardanız. Sen asıl hazza tapan, günü yaşayan ve hiçbir şeye inanmayanlara bak.
* Adam diyor ki, ben soyut değerlere inanmam. Adalet, eşitlik, allah, cennet, komünal toplum vs. Bunların hiçbirine inanmam. Bunların hepsi bir takım soyut kavramlardır. Bunları için ölmek de enayiliktir.
* Biz inananlarız arkadaşlar, niye kendinizi ayırıyorsunuz. Adalete inanıyoruz da inançsızız diyoruz. İnanıyoruz da, senin inandığın adı vermiyoruz. Birbirimizin zihin dünyasına girerek, birbirimizle tanışmamız lazım. Sosyal medyada buraya geldiğim için kıyamet gibi eleştiri yapıyorlar. Niye cemevine gittin? Bak bak. Bir tane alevi arkadaşım dedi ki, sen niye camiye gittin, hazreti aliyi camiide öldürdüler, o gün bugündür biz gitmeyiz. Ben de dedim ki, bu ne zaman oldu?
* Bir hıristiyan yahudiye bir yumruk atmış. O niye vurdun ya demiş. Siz bizim peygamberimizi astınız. Ama o 2500 sene önceydi demiş. Olsun benim yeni haberim oldu.
* Tarihsel reflekslerle hareket etmemeliyiz, günün koşullarına gore hareket etmeliyiz. Bu nedenle bizim hareketlerimizi bazıları anlamıyor. Ben diyorum ki, 28 şubatta iktidarın sopası nereye iniyordu? Ben oralardaydım. Bundan dolayı 30 tane mahkemede yargılandım. Şimdi de iktidarın sopası geziye iniyor. Mazluma kimliği sorulmaz. Bir ilkeye gore hareket ediyoruz. Adaletin refleksiyle hareket ederim, tek başıma kalırım daha iyi. Tarihe düşecek olan budur. Bizim eski arkadaşlarla aramızda bir ihtilaf oluştu. Siz iktidarın yanında yer aldınız, nemayı maaşı rantı kaybetmemek için muktedirin kılıcını salladınız. Biz ne yaptık? Bizim gibi düşünmeyen, hatta geçmişte bizim karşımızda olan, hatta iktidara gelince belki yine bize karşı duracakların yanında olduk, biz mazlumun yanında olduk, bu ilkesel bir meseledir. Mesele adalet, zulüm meselesi. Benim inancıma gore, bir yerde adalet ve zulum söz konusuysa, geri kalan herşey teferrüat olur. Din de, mezhep de, cinsiyet de, buna dahildir. Boşuna biz cenabı hak demiyoruz. Bizim dinimiz adalettir. Inandığım allaha adalet diyorum.
* Tayyip erdoğan mağdur mudur? Iktidarda olan magdur olmaz. Rakamları ortaya koyduğunuzda bu ortaya çıkar. Ortada 5 tane ölmüş insan var. 11 tane kör, 2-3 beyin travması, 400 gözaltı, 8000 yaralı var. Bu istatistiklere gore, burada mağdur kimdir? Kim kime zulmetmiştir? Mağdur bunlardır. Iktidarın kendisi zulmedendir. Böyle söyleyince, mazlumun yanında olduk diyince, arkadaşlarımız bize “ama onlar mazlum değil ki” diyor. Peki bu rakamlara bakınca nasıl olmaz?
* Biz bu döneme, abdestli kapitalizm dönemi diyoruz. Besmeleyle devlet malı yiyorlar. Oysa, ceketinizle geleceksiniz, ceketinizle gideceksiniz. Kamu hizmetinden bizim anladığımız budur.
etilerforum.com/forumdan/16-temmuz-2013-acik-forum-ihsan-eliacik.html
Beni buraya çağırdığınız için öncelikle çok teşekkür ediyorum. Hoş geldiniz diyorum. Cenab-ı hak tuttuğumuz oruçları kabul etsin tutmayanları da tutmuş gibi sevap versin.
Insanların Allah katında makbul ve iyi bir insan olması için, oruçtan sonra ne yaptığına bakılır. Namazdan sonra ne yaptığına bakılır. Esasında gerçek anlamda oruç, oruçtan sonra başlar. Gerçek anlamda ramazan, ramazandan sonra başlar. Gerçek anlamda haç, haçtan döndüktn sonra, namaz, camiden çıktıktan sonra başlar. Çünkü Allah katında makbul olmamız için, birbirimize karşı davranışlara bakmamız gerekiyor. Birinin kalbini kıracak mısınız? Öfkeyle bağıracak mısınız? Yalan söyleyecek misiniz? Iştah ve şehvetin peşinde koşacak mısınız? Bu daha ibadet sırasında belli olmaz.
Çünkü önemli olan kişinin aç kalması değildir, kişinin o aç kalmadan, o oruç rituelinden, namaz hususundan ne anlam çıkardığı ve yanındakine karşı nasıl davrandığıdır. Dolayısılya, inançlar ve ritueller, gerçek islama gore, Kuran’dan benim anladığıma gore, insanların inançları.
O inanç doğrultusunda yaptıkları rituelleri, ister camiide, cemevinde, kilisede, neye inanıyorsanız inanın orada yapabilirsiniz. Bütün bunlar sorgulama, yargılama ve ötekileştirme konusu değildir. Bundan dolayı hiçkimseyi yargılamayın, ötekilemeyin, sorgulamayın.
Nedir sorgulamamız gereker? Davranışlardır. Yalan söylüyor mu? Dürüst müdür değil midir? Paylaşımcı mıdır, değil midir? Komşusu açken kendisi tok yatıyor mu, yatmıyor mu? Evinizde bencilce ve egoistçe başkalarının ihtiyacı olan şeyi biriktiriyorsanız, siz bu halinizle ister kiliseeye, ister camiye, cemevine, nereye gierseniz gidin, Allah katında makbul olamazsınız.
Allah davranışlara bakar. Mu suresinde, biz sizi yeryüzüne getirdik ki hanginizin daha iyi davranış sergileyeceğinize bakalım diye der.
Yani birimiz diğerinden daha iyi nasıl davranacak.
Şimdi bu devirden anladığım şudur. Size TV’de birsürü şey anlatılıyor. Ben size 5 madde sıralıyacağım, dindarlığın özü üzerine, bunlar Kuranı Kerim’de sabittir:
Bütün kutsal kitaplar, bütün peygamderler, filozoflar, hep bunu söylemiştir. Bunlara uyan kişi, Allah nazarında hakikaten iyi, güzel, doğru ve dürüst insandır. Nedir?
1) Hiçbir cana kıymayacaksınız.
2) Emeği çalmayacaksınız. Yani hırsızlık yapmayacaksınız.
3) Asla yalan söylemeyeceksiniz.
4) Haksızlık karşısında susmayacaksınız.
5) Kendinize çevrenize ve doğaya sevgi ve merhabetle dopdolu olacaksınız.
Dindarlığın özü bu kadar sadedir, bu kadar basittir. Eğer bir insan bu söylediğim 5 şeye uyuyorsa, gerisi teferruattır. Gerisi zaten bunları yaptırmak içindir. Oruç da, hac da, namaz da, sema da, kiliseye gitmek de, havraya gitmek de. Bunların hepsi zaten bunları yaptırmak içindi!
Kuran’da anlatılan cennet tasvirleri, bu dünyada adalete, sevgiye, paylaşıma dayalı bir dünya düzeninin nasıl kurulacağını anlatır. Cennet bu dünyada bunların esas alındığı her yerdir. Örneğin bu mahalle bu esaslara uyan bir yer yaratırsa, cennet burada yaratılmış demektir. Kimse kimseye kötü gözle bakmazsa, oturur karşılıklı sofralarda yemek yerse… İşte bunu anlatıyor. Bütün amaç bu.
Öldükten sonra dirilme, yani mezarladaki diriliş… Aslolan şehirlerin dirilişidir. Şehirlerdeki ölülerin dirilişidir. Bakın ramazan geldi, bu parkta oturmak ne güzel. Şimdi parkların olduğu yerde mutlaka camiiler vardır. Çünkü eskiden camiierde toplanırlardı. Eski Atina’da parklarda toplanırlardı. Peygamberimizin mescidi de böyleydi. Beraber konuşurladı. Bir odun üzerine çıkar konuşurdu. Basitti her şey. Ona hutbe dediler. Şimdi cumalarda hutbe yarım saat sürüyor.
Mescit, peygamberin camisi, park meydanıydı, parktı. Eski Atinadaki gibiydi. Hiyerarşi yoktu, hep beraber karar alırlardı. Bakın oruç bize, bu eşitliği gösteriyor. Ne yapıyoruz? Biraz evvel ne yaptık aşağıda? Hep beraber yemek yemeye başladık. Dün gece de hep beraber yemek yemeden kesilmiştik. Imsak’la beraber hep beraber durduk, iftar’la hep beraber yemeye başladık. Buradaki muazzam , mutlak eşitlikçi mesajı görebiliyor musunuz? Top atıldğı zaman… Ezan okunduğu zaman… Ondan bir dakika once değil, sonra değil. Bu bize eşitlik mesajı veriyor. Lütfen bunu görünüz. Kabe’de dolanıyorsunuz, camiide yanyana oturuyorsunuz, cemevine gidip yanyana oturuyorsunuz.
Geçenlerde biz Dolmabahçe camiine gittik, gezi sürecindeki dik duruşundan dolayı, onu tebrik etmeye gittik. Teravih namazı kıldık, sonra 2 gün sonra Sarıgazi’de cemevine gittik. Cemevindeki dede, hocam size kenarda bir yer ayarlayalım dedi. Biz ne münaasebet, biz buraya katılmaya geldik. Biz ordaki salavatlara, deyişlere, oturuşlara kalkışlara hep beraber katıldık. Ne var bunda? Biz bunları çözdük ama Ankara’dakiler çözemedi. Neden? Çünkü orada yapılanı ibadet gibi görmüyorlar. Sen şimdi camiide yaptığın ibadet mi ki, cemevindeki değil diyorsun? Ibadetin kendisi ne? Bana gore ibadet, zaten hayatın içinde yapılan şeydir, cemevinde kilisede değil.
Ama bunlar ibadet kavramını değiştirdiler. Nusuh’u, yani rituelleri ibadetmiş gibi gösteriyorlar. Şimdi gidiyorum hıristiyanlar, kilisede ekmek yiyor, şarap içiyor, isanın etiyle sütünü temsilen. Sen bunu yapıyorsun, kiliseden çıkıyorsun, ne ekmeği bölüşüyorsun ne aşı. Bundan ne anladık?
Eskiden peygamberimiz, cemaate döner, bir ihtiyacın var mı diye sorardı. Birisi kalkar söylerdi, olan olmayanla paylaşırdı. Aynı buradaki gibi topluluk olurlardı. Ihtiyacı olan söylerdi, halledilirdi. Ama zaman içerisinde, Emeviler dönemine gelindiğinde, imam sorunca camiide homurtular yükseldi, dediler ki bu camiiyi susturmak lazım. Adama bir derdin var mı diyince, emevi valiisi hakkında şikayet ediyorlar. Birisi dedi ki, bu tesbihtir, bu terbihi hoca çıkaracak, elhamdürüllah diyecek, herkes elhamdurullah diyecek. Hoca süphaneke diyecek, herkes süphaneke diyecek. Herkes susacak. O gün bugundur, 1300 yıldır böyle. Camiiler susmuştur.
Ey dindarlar, her gün acılar çekiliyor. Bu camiiler, bu kiliseler, bu dindarların merkezleri. Bunlar yeryüzünde insanoğlunun çektiği acılar son bulsun diye ilerler. Tarih hep böyle ilerler: biri çıkar, sonra donar. Sonra diri bir can çıkar, sonra o da donar.
Şimdi sözü şuna getiriyorum: bize diyorlar ki, gezi parkına niye gittiniz? Orda ne işiniz var? Orada 3 şey var diyorlar, 3 D:
Dış mihraklar,
Darbeciler,
Din düşmanları.
Bu yüzden biz orada ne geziyormuşuz. Boyuna bunu söylüyorlar. Ben de onlara bir tek cümle söylüyorum, anlayan anlayacaktır:
Bu gezi sürecinde, orada yer almak, ateşten bir koru ağacın içine almak gibi oldu. Çünkü muktedir, oraya gidene çok kızıyor.
1994 yılından itibaren, neredeyse 18 senedir, hiç ihale almadım. Onun için oraya gdiebiliyorum. Eğer iktidarla bir kuruş kariyer, konfor, rant, nema, maaş, ilişkiniz varsa, zinhar oraya gelemezsiniz. Bir görsünler bakalım, anında maaşları, nemaları, rantları kesilir. Paniklediler.
Sonra diyorlar ya, 3 D’den sonra, bir S var:
Sarhoşlar var. Oraya niye gidiyorsun?
Ben de diyorum ki, sarhoş olsun, anlaşırız, yeter ki kalleş olmasın. Çünkü dünyanın en dürüst, en içi dışı bir insanı sarhoşlardır. Ben bir sarhoşun arkadan hançerleyeceğine inanmam. Ama kalleş adam, arkadan bıçaklar. Sarhoş içiyordur ama, içi dışı birdir.
Tasavvufta içmek, sarhoş olmak, içi dışı bir olmaklığın, dürüstlüğün sembolüdür.
Şimdi bir arkadaş, ben iftar sofrasındayken, gelse de karşıma otursa, rakıyı da önüme koysa, ne yaparım? Iftar sofrasındayız üstelik. “hoşgeldin” derim. Hatta “hoşgeldin gözüm” derim, ahmet kaya diyor ya. Bana ikram ederse, içmem derim. Gel seninle konuşalım derim. Buranın iftar yeri olduğunu, düşmanımızın çok olduğunu, kameralar olduğunu söylerim. Gel bir lokantaya gidelim, sen orada içeceksen iç, ama ben içmem derim.
10 bin kişi, taksimde iftar yapmıştır.
Biz burada iftar yaptık, iftar vermedik. Yeryüzü sofralarının özellikleri vardır: Flamasız, bayraksız, sponsorsuzdur, açık havada yapılır, yerde yapılır.
Mahalleli, gelmiş burada tanışmış. Bakın burada oturmak ne güzel. Camii ıssızlaşınca işlevini kaybedince, hayat boşluk kabul etmiyor, insanlar buralarda toplanmaya başlıyor. Önemli olan bina değil.
Eskiden, din elden gidiyor diye panikliyorlardı. Şimdi, elimizden din gidiyor diye panikliyorlar. Ve şöyle haberler alıyoruz, acaba din başka yere doğru mu kayıyor? Allah dini savunacak yeni bir kavim mi getiriyor?
Son olarak, benim geziden anladığımı söyleyeyim: Gezide çok güzel gençlerle tanıştık. Hatta aramızda bir aşk oluşu. Ben o gençleri çok seviyorum, çoğuyla konuştuk, hala da konuşuyoruz, durmadan yeni yenileriyle tanışıyoruz. Onların bize öğrettiği şeyler var.
Özgürlük, saygı, çoğulculuk ve dayanışma. Onlar bize bunları öğrettiler. Geziyi bu 4 kavramla ifade edebiliriz.
Orada 15 gün direndik. Miraç gecesini kutladık. 2 defa Cuma namazı kıldık. Sabahlara kadar sohbet ettiğimiz geceler oldu. Aslında orası Türkiye’ye bir mesaj veriyor. Birileri geldi, gezi parkında 15 gün süren bir rüya gördü. Bir şekilde, bu ancak rüya olabilirdi. O rüyayı gördüler ve gittiler. Şimdi o rüya ortada kaldı. Şimdi bu ülkeye bu rüyayı bahşetiler. Dediler ki, bir ülke böyle kurulur. Bir ülke bu değerlerle yaşar. Nedir o değerler? Oradaki fikirlerin sembollerin her biri bunu temsil ediyor.
Birincisi, özgürlük. Baskının ortadan kalkmasıdır. Kimsenin üzerinde herhangi bir baskı olmayacak. Devlet, din, mahalle, arkadaş, çevre baskısı. Bu baskılar kalkmalıdır. Baskıcı yasalara son verilmedilir. Hala darbe döneminden kalma 204 tane yasa kalkmalıdır. Bu ülke darbeyi unutmalıdır. Artık darbe falan yok, kendimiz yapıcaz. Buralarda konuşup yapıcaz.
Baskı kalkınca ilk sorun, özgürlük nerede başlayacak, nerede bitecek? Ikinci önemli konuya geliyouz: Saygı
Bunu gençler 15 boyunca gösterdiler. Neye saygı? Insanların kişiliğine, inancına, inançsızlığına, kimliğine, tercihlerine, örgütüne, bayrağına, mini eteğine, başörtüsüne saygı. Bunlara saygı gösterilmediği sürece biz bir arada yaşayamayız ve bunlardan dolayı birbirimize girdikçe, bizi başkaları sömürür.
Herkesin eline silah verilir. Öğleden once sağcıların kahvesine, öğleden sonra solcuların kahvesine gidip silah verenler, aynı kişilerdir. Lütfen birbirimizi ötekileştirmeyelim, sorgulamıyalım. Davranışlarımıza bakalım. Islamın bütün öngörüsü buraya yöneliktir arkadaşlar. Bakın ben buna Kuran’ı zorlayarak varmıyorum. Bunların hepsini ben Kuran’daki hadislerden çıkartıyorum. Bir tane ayet mesela: Dinde zorlama yoktur. Bu hıristiyanları islama zorlamak demek değil. Dünya görüşünde, yaşam biçiminde ve hayattaki tercihlerde zorlama yoktur demektir. Bunlar sizin özgür iradenizle olmalıdır. Bakara suresi 256 ayet. Böyle bir kitaptan zorlama çıkarılabilir mi? Bu dine girmek, dinin gereklerini yapmak ve dinden çıkmak gönüllüdür.
Dört konuda ceza vardır İslam’da: Adam öldürmek, hırsızlık, zina ve iftira konusunda. Bunun dışında hiçbirşey ceza edilmez, gönüllü tercihlere bırakılmıştır. Dolayısıyla saygı meselesi arkadaşlar. Bir arada, birlikte yaşayacağız, bribirimize saygı göstereceğiz. Bize gezinin öğrettiği bir şey de budur. Abdullah Öcalan da vardı, LGBT de vardı, sol örgütler de vardı, feministler de vardı, hepsi vardı. Kütçe şarkılar da vardı. Bunların hepsi zaten Türkiye’nin resmiydi. Bu aslında barış sürecini Türkiye’ye göstedi. Ahanda böyle olacak dedik. Ankara bunu hala anlamadı. Başbakan diyor ki, falan kişiyle falan kişi bir araya gelemez, birbirlerini doğrarlar, keserler. Başbakan onlara gelir, etmeyin eylemeyin der. Şimdi tam tersi oldu, gezidekiler bunları bir araya getirdi, başbakan olmaz diyor.
Memleket ancak gezideki bu ruhla yönetilebilir, bu ruh Türkiye’nin geleceği olabilir.
Bu AK parti tabanı demek, benim annem demektir. Kayseri’dedir hala AK partiye oy verir. Ama 20 gün boyunca konuşa konuşa konuşa, onu başbakanın yalan söyleyebileceği konusunda ikna edebildim.
EN son gezi parkının dört önemli kanunundan bahsediyorduk. Özgürlük saygı. Çoğulculuk ve dayanışma. En son çoğulculuk kısmında kalmıştık.
Çoğulculuk ve dayanışma nedir? Çoğulculuğu simgeleyen figur gezi parkında AKM idi. Bu söylediğim kavramların her birini bir figür temsil ediyordu. Rengarenk renk cümbüşü vardı çeşitli kuruluşların resimleri vardı. Başbakan bunlara paçavra dedi, teröristlerin resimleri var dedi. Deniz Gezmiş’in resmi vardı….. orası bir renk cümbüşüydü. Siz ne yaptınız orayı yok ettiniz. Ortaya kocaman bir Atatürk resmi, sağına soluna iki tane bayrak koydunuz. E onlar zaten vardı. Diğerlerini yok ettiniz, devletin soğuk yüzü gibi … Bu memleketteki her türlü fikre özgürlük olmalıdır, bu tür fikirler arasında farklar kalkmalıdır. Memleketin içn de düşman omaz. Memleketin içinde suçlu vesuçsuz olur. Şu kesin düşman, solcular düşman, müslümanlar düşman, irticacılar düşman, ulusalcılar düşman. Bırakın artık bunları. Hepsi de çoğulcu bir şekilde kendini göstermişitr. Işte gezinin çocğulculuğu…
Ve dayanışma. Antikapitalist ruh. 18 tane dayanışma masası vardı. Geziden girdiğinizde ilk etapta önemi azalan şey paraydı. Yatmak mı istiyorsun sana bir çadır veriyorlardı. Yemek mi istiyorsun dayanışma masaları devrim market var, kahvaltı yapıyorsun. Herkes getiriyordu, azar azar getiriyordu ama bereket bolluk oluyordu. Ama kumpanya olduğu zaman bir tane belediye ya da zenginin iftarında millet sıraya giriyor hatta aç kalıyorsun. 3 çeşit yemek, tek çeşit içecek veriyorlar. Halbuli istiklal’deki iftarda 10.000 kişi var, kırk çeşit yemek on çeşit içecek var. Halk dayanışması böyle bir şeydir. Olanın olmayana vermesi ihtiyacı olanın oradan alması ihtiyaçtan fazlasını biriktirmemek. Benim anlayışıma gore bir ev bir araba yeterlidir. Bundan sonrası hem sizin için yüktür, hem de Allah nazarında size hesap aracıdır. Mal mülk zenginliğine güvenmeyiniz. Gönülleri inşa etmek insanların kalplerinde gönüllerinde yıkılmaz bir taht kurmak herkes tarafından sevilmek kadar… o kadar mal biriktiriyorsun nereye sığacak sen kendini zor sığdırıyorsun mezara. Hemen seni mezara götürüp malını mülkünü bölüşmek istiyorlar. Ve senin dahi zannettiğin beynini kurtlar böcekler yiyor kimseyi de ayımıyor. Bundan daha büyük bir eşitlik var mıdır?
Istersen füzeyle uzaya git yine Allah seni alır toprağa sokar. En büyük eşitleyici ölümdür. Iyi ki ölüm var. Yoksa bazı adamlar ömür boyu ensemizde boza pişirecekti. En fazla 80-90 sene kanıtlanmıştır biyolojik olarak. Gezide bir hafta kalan kimse temel ve zaruri ihtiyaçları için para harcamak zorunda kalmadı. Bir toplumda sosyal adalet olmalıdır. Hiç kimse aç kalmamalıdır. Sırtı pek karnı tok olmalıdır. Faturalarını ödeyebilmelidir, çocuğunu okutabilmelidir. Bunlar yoksa ben bu memleketi napayım? Bunlar yoksa bu memleketin Etiler’i Tarlabaşı niye var? Insanlar açsa yokluktaysa bunların anlamı nedir?
Benim anlayışım şudur dindarlık da şudur: eğer üst üste 3 ay kirasını ödemediği için dairesinde oturan yeni evli kiracısını çilingir getirererek evindeki eşyalarını sokağa attıran bir hacı abiyle cennette olmaktansa gazdan etkinlebndiği için kediye ağlayan bir ateistle cehennemde yanmaya razıyım.
Dindarlık sakal bırakmak cüppe giymek ve bir çift kira ödeyemediği için evden attırmak karakolluk olmak mıdır? Karakola gidiyorlar hacı abi oraya oturuyor hareket şu: seccade yok mu ikindi namazı kaçıyor. Komiser de sana seccade yok namaz kabul olmaz vebali benim boynuma diyor. Bir defa senin 12 tane
dairen var mı? Bir defa bu daireyi ihtiyaçları olduğu için dinen vermin, karşılığında hiçbir şey almaman lazım. Hem kira alıyor sömürüyorsun hem de kirayı ödemedikleri için dışarı attırıyorsun.
Gezide gördüğüm bir olay. Bir kadın gazı yemiş bir kediye ağlıyordu. Dedim bacım elini ver de kaçalım. Yok dedi gelmem sen git. Sonra ortalık yatışınca beni buldu, gel seninle konuşalım dedi. Ben dedi inançsızım ateistim dedi. Tanrı nerede dedi o kedi orada öldü. Ben dedim biz ölecektik bırak kediyi. Ama o kendisine ontolojik sorular soruyor. Bir şey var aslında onu arıyorum diyor. Ama ben baktım sen dünyanın en büyük dindarısın dedim. Sen benim gözümde dindarın hasısın, adamın dibisin.
Şimdi bu olay benim de üzerinde çok düşündüğüm bir şeydir. Hatta çok yazılar yazmışımdır bir onu gördüm bir ona baktım gecenin bir yarısında sonra düşündüm. Hani ahmet kaya’nin bir şeyi var ya beynimde depremler oluyor diye. Yeni bir dönem başliyor arkadaşlar, herkes ona hazir olsun.
Sorular:
* Bunların gerçeğini ortaya koymak lazım Bütün dinlerde burada uygulanan şekillerin uygulamaların hangi toplumsal koşullarda ortaya çıktığını bilmek kökenini araştırmak lazım. Hepsinin de kendine gore bir çıkış anı vardır. O anda tekraralanan sembolik hareketlere dönüştürülür. Biraz evvel anlattığım gibi Hz. İsa napıyor havarilerle birlikte oturuyor yemek yiyor. Biraz evvel iftar yemeğinde olduğu gibi yemek yiyorlar. Bu yemeklere agape deniyor sponsoru olmayan, flaması bayrağı olmayan yemek. Mesela bu yeryüzü sofralarına ben katılıyorum. Mesela ilk İstiklal caddesine gittiğimde on tane sandviç on tane ayran aldım koydum ama benim getirdiğim şeyi kendim yiyemedim başkasının getirdiğini yedim. Peygamberin mescitte yemek yeme tarzıdır hiç ayrı yemek yemezlerdi. Bu hıristiyanlıkta şu anda komünyon ayinine dönüştü Pazar günleri yapılır mumu söndürürsünüz ekmetken bir parça alırsınız bir parça şarap içersiniz. Aşınızı ekmeğinizi başkasıyla bölüşmezseniz İsa’nın yaptığını yapmış olmazsınız. Mesela Yahudilikte Cumartesi yasağı vardır. Bu nereden geliyor Cumartesi yasağı demek Cumartesi herhangi bir şey kazanmayıp herhangi bir şey kendimize almayıp elimizdekini başkasıyla paylaşma günü demektir. Demek idi bir zamanlar onun için ortaya çıkmıştı: altı gün çalışır kazanırsın altı gün kazandığının ihtiyacın kadarı olanı ayırırsın geriye kalanı bölüşürsün. Ama bunu zamanla ihlal ettiler, bunu delmek için şöyle bir şey geliştirdiler insanın içinde hırs olunca. Cuma akşamından ağı denize atıyorlar, bütün Cumartesi günü çalışmıyorlar ama ırmakta Cumartesi günü boyunca dolmaya devam ediyor. Böylece tatil yapıyorlar ama yasağa da uymuyorlar. Yine Cumartesi günü bir kazanç elde etmiş oluyorlar. Halbuki İsa ne demişti altı gün kazandığınızı cumartesi günü paylaşacaksınız demişti. Halbuki o gün sadece dinlenip hiç kimsey bir şey dağıtmıyorlar. Bütün dindarları peygamberlerine ve kitaplarının özüne dönmeye davet ediyorum.
* Şimdi Asya’da bir maymun avlama tuzağı var asyalı avcılar uyguluyor yuvarlak kavun gibi bir şey bulup oyuyorlar içine bir delik açıp maymunun çok sevdiği bir tatlı koyuyorlar. Maymun kokuyu alıyor geliyor dönmeye başlıyor bakıyor alttan bir delik açılmış elini oradan sokuyor karpuzun içersinden o tatlıyı alıyor yumruğunu çektiği zaman çıkamıyor ağaca bağlanmış olduğu için maymun yakalanmış oluyor. Elini bıraksa çekse halbuki, kaçacak. Ama bırakmıyor, bırakamıyor. Dolayısıyla bileğinden değil yüreğinden yakalanmış oluyor içindeki hırs yüzünden. Şimdiye kadar
bırakıp da kaçan bir tane maymun görülmemiş. Kuranı kerim’de bu yasağı ihlal edenlere aşağılık maymunlar olun dedik diyor. Güya hukukta hile yaparak hem Cumartesi yasağına riayet etmiş oluyor hem de yasağı delmiş oluyor. Niye maymun diyor ki meğer maymunlar böyleymiş dolayısıyla insanı köle eden şey aslında içindeki hırsıdır.
* Bana gore özgür insan korkularını fethetmiş olan kişidir. Açlık korkusu gelecek korkusu iştahın şehvetin peşinden gitme bunlara hükmeden kimse özgürdür. Oruç bize iştahı ve şehvete nasıl hükmedeceğimizi gösteriyor. Özgür olmanın yolu canının istediğini yapmak demek değilidir. Canının istediğini yapan kimse köle oluyor demektir. Ama buna dur dersen hayır ben iradem ne istiyorsa onu yapıcam. Bunları ne zaman nasıl kullanacağıma ben karar veririm dediğin zaman özgür olmuş oluyorsun. Dolayısıyla şimdi bunların kökenini iyi bilmemiz lazım bunların araç olduğunu unutmamamız lazım şu tapınaklarda görüdüğünüz her şey araçtır, hiçbirini ayırmadan söylüyorum. Hepsi bizi iyi, dürüst, adaletli, merhametli, sevgi dolu bir insan haline getirmek için bir araçtır. Allah bizim kalbimize bakacak.
* Şekle şemale takarsak insanın içindeki ruhu ve güzelliği göremezsin. Şöyle bir önyargı var: Birisi başörtülü oldu mu ona iyi bakmıyoruz . Yobaz karanlıklar içinde bir insan. Başka birisi başörtüsü yok mu, o cennete gidemez… Mesela taa Amerika’dan Rachel Cary adlı bir kız üzerinde bluciniyle kalktı geldi filistinde israil tanklarına karşı gösteri yaptı. Bu arada israil tankları tarafından ezildi ve öldü. Amerikalı protestan bir hıristiyan genç kızdı. Şimdi bizim müslümanları, islamcıları bu kızın cennete gideceğine ben ikna edemiyorum. Diyorlar ki başı açık, Hıristiyan, giremez. Kardeşim denizleri aşmış filistinlilerin yanında israil tanklarına karşı slogan atarken korkunç bir şekilde ölmüş. Eğer bu cennete girmeyecekse benim orada ne işim var? Ben başımı örtücem her şey bitecek bu kadar şekilci.
Soru: Farklılıkların bir araya geldiğinde güzel görüntü oluşturduğundan bahsettiniz ya benzerliklerin bölünmesi de o kadar çirkin. Antikapitalist müslümanlarla devrimci müslümanların neden bir arada değil, Fiili olarak neden ayrılma ihtiyacı duyduğunuzu merak ediyorum.
* Ben onları çalışma grupları olarak görüyorum. Onlar zamanı geldiğinde bir arada işler yapıyor. Hepsini tanıyorum. Fikir birliğimiz var. Bizim savunduğumuz fikirleri savunan çalışma grupları sağda solda oluşuyor. Ben onları ne yönetirim ne talimat veririm. Yoksa gezi gençliğiyle başbakan arasında oluşan şeye dönüşmüş oluruz. Başbakan gezi gençliğinin bu yönünü anlayamadı. Daha ziyade eşitlikçi bir ilişki kurmaya çalışıyorum. Zaten bir arkadaş grubu burada var, orada da var… Bunları böyle aynı torbaya doldurduğunuz zaman huyları suyları tutmayabilir. Kim kimle anlaşıyorsa gündelik olarak onlar bir araya gelsin yoksa gerektiğinde bir araya gelsinler. Bunlar kamuoyunun oluşturduğu isimlerdir. Bizim oluşturduğumuz bir kültürel patlamadır bir siyasi örgüt değildir. Hani diyor ya çarşı bir ruhtur bedenlenemez diye onun gibi. Bizimkisi bir ruhtur örgüte dönüştürürsen örselenmeye başlar.
Soru: Anti-kapitalist kısmını anladım ama neden “müslümanlar” diyerek gayrimüslim insanları kendinizden ayrı tutuyorsunuz? Bir de, İslamiyetle sosyalizmin ilişkisini merak ediyorum.
* Bu antikapitalist müslümanlar meselesi şöyle. Kuran-ı Kerim’de biz size müslümanlar ismini verdik diyor, dolayısıyla müslümanlar demek yeterlidir. Buradaki müslümanlar kurumsal bir din anlamında değildir, müslümanlık da bir ruhtur bedenlendiği zaman tarikata camiye vs dönüşür. Dolayısıyla müslüman kelimesi, bir ruh olarak, barış içinde olan ve doğayla uyum içinde olan demektir. Barışa tersse ve doğayla uyum içinde değilse o müslümanlığa terstir.
* Oysa ben müslüman dediğimde katar şeyhi de müslümandı, saddam da müslümandı, şu kiracısını evden atan kişi de müslüman diyor.
* Kapitalizm dünya dini haline geldi. Kapitalizmin tabusu totemi vardır. Parayı ve mülkiyeti asla tartışamazsınız. Para ve mülkiyetin varsa adamsın yoksa değilsin. Halbuki bu doğaya uygun değildir. Mülkiyet de para da sonra çıktı. Bunların olduğu yerde acımasızlık hırs kibir vardır. Mesela size sorsam parayla aşık olabilir misiniz? Birine para vereceksiniz adam Leyla’nın Mecnun’a aşık olduğu gibi parayla belli bir sure aşık olacak sonra da o sure sonucunda aşk bitecek. Onların hiçbiri aşk değildir. Hayatta paranın geçmediği yerler vardır, olmalıdır. Eğer paranın geçmediği yerler yoksa ve para her yere girmişse ve her yerde egemenliğini ilan etmişse insanlık bitmiş ve yerde sürünüyordur. Bu nedenle paranın geçmediği alanlar açmalıyız. Birbirimize illa parayla bakmak zorunda değiliz, dostluk arkadaşlık paylaşmak çok mu zor. Peygamberimize birisi geliyor hırkan ne kadar güzel diyor peygamberimiz çıkarıyor veriyor.
Beş tane evim var bir tanesi senin olsun. Eğer on tane evin varsa bir tanesi size yeter. Dokuz tanesini napacaksın? Mala mülke bağlanarak nereye gidebilirsiniz? Bundan kurtul da özgür ol ya. Dolayısıyla anbtikapitalizm vurgusu bunun için gerekiyor. Müslümanlar diye de bir kesime mesaj vermek için söylüyoruz bunun için müslümanlar dememiz gerekiyor. Ama doğanın nimetlerini hep beraber paylaşmamız gerektiğine kim inanıyorsa buna kapitalizm karşıtlarıyla beraber çalışırız çabalarız mücadele ederiz. Bu din birliği anlamına gelmiyor. Böyle bir mücadele hakkının içinde müslümanların olduğu anlamına geliyor.
İslam ve sosyalizm ilişkisine gelince bu şu anlama geliyor. Bir insan müslümanım dediğinde her şeyi anlatmış oluyor. Ama dışardaki insanların beni algılaması için bendeki kavramların hepsi onda olmadığı için bunu anlatmak gerekiyor. Benim sosyalist değerlerden kastım da emeğin yüce olması paylaşma bölüşme eşitlik kardeşlik kavramlarıdır. Müslüman sosyalist olabilir mi diye soruyorlar? Bence müslüman komünist de olabilir aslında yakışır da. Bu kavramlardan ürkmeye gerek yok ki. Kurandaki cennet kavramlarını marksisit literatür komünist diye anlatmıştır. Onun daha dünyevisini söylemiş oluyor. Komün cemaat demektir. Com ile Cem fenike diline kadar gider aynı anlama gelir. Toplanmak cem olmak cami olmak. Hepsi toplumu ifade eder. Kelime kökü bile aynıdır. Ama biz hukuk tabiriyle söylersek, kapitalizmi “esastan”, sosyalizmi “usulden” eleştiriyoruz. Bu ne demek? Kapitalizmin köküne karşı çıkıyoruz. Sosyalizmin ise özüne değil, tecrübelerine karşı çıkıyoruz. Mesela Sovyetler Birliğinde Stalin’in uygulamaları… bunların siyasal açıdan eleştirilmesi gerekiyordu, tek parti diktatörlüğüne dönüştü. Gezinin kavramlarından biri çoğulculuktu. Bakın şu doğada tek tip var mı? Doğada bir çoğulculuk var, kuracağımız sistemler de çoğulcu olmak zorundadır. Buna usulden eleştiri diyoruz. Buradan dünyanın daha iyi bir sisteme ulaşabileceğini söylüyorum. Gezide her şeyin yenisi vardı dinin bile demiştim. Her şeyin
ilerisi daha ilerisi yenisi olduğu zaman anlam ifade ediyordu. Toplumlarda zaten hep böyledir arkadaşlar her zaman birileri bir rüya görür birileri ona inanır. O rüyayı görebilene devrimci denir. Gezide ortaya konan şey bir ruhtur. Hepsini etkileyecektir, dini partileri, ideolojik hareketleri de, eskiye ait tüm kavramları. Böyle olduğu zaman Türkiye daha ileri gitmiş olur.
Soru: Ülkemizdeki hıristiyan ve yahudi din adamlarının maaşlarını devletin ödeyip ödemediğini sormuştum ödemiyorsa da ödemesi gerektiğini söylemiştim:
* Türkiye’deki devlet laik değil. Laik olması için diyanet teşkilatının olmaması gerekir. Bizans imparatorluğundaki din devlet ilişkisi sürdürülmektedir. Dinin devletin güdümünde olduğu dinin esas olduğu Bizantist ilişki. Osmanlı İmparatoluğunda böyleydi, aslolan padişahtı, şeyhülislam onun fetavasını verirdi. Örneğin Kanuni Sultan Süleyman Pargalı İbrahim’i öldürecek, şeyhülislam efendiye danışıyor. Öyle bir şey söyle ki ben de sorumluluk almayayım diyor. Sen uyurken boğdur diyor. Böylece sorumluluk düştüğü için sorumluluk düşmüş oluyor. Bunun fetvasını kim veriyor? Ebussuud efendi veriyor. Cumhuriyet döneminde de AK parti döneminden once de Ak parti döneminde aynı. Dinin yaptıklarını meşrulaştırmaktır. Yani liderin uygulamalarını dinen meşrulaştırmaya çalışan kurumdur. Şimdi bu alevilik olsa yine aynı şeydir, ben ona da karşıyım. Diyanet kurumu olmamalıdır. Zaten mahalleli bu camiyi yürütür. Mesela siz evde namaz kılarken diyanetten imam mı çağırıyorsunuz? Bu kadar seremoniye de gerek yoktur. Bunlar sonra din adamlığının herkesin yapacağı bir şey olmadığını göstermek için uydurulmuş seremonilerdir. İmam hatiplerde ortaokullarda benim görüşüme gore benim düşündüğüm Türkiye tasavvuruna gore uygarlığın tüm dillerinin öğretilmesi gerekiyor. Ünviersiteden mezun olan bir gencin beraber yaşadığımız uygarlık dillerini öğrenebilmiş olması gerekiyor (Arapça Farsça Kürtçe) Birinci planda bunlar olmalıdır. Bugün Avrupa’ya gittiğinizde adamlar üç dil birden konuşuyor. Bizde de böyle olmalı. Bir yerden başlamak zorundayız bu da en yakınında olmak zorunda. Böylece insanlar işine gücüne yöneli p … Ben cemevine gittim oradaki sözler bana yabancı değil öz olarak aynı sözler. Tanrı’dan bağışlanma diliyorsun. Hepsinin özü bu yani. Kiliseye havraya git hepsi aynı.
* Gelelim sorunun cevabına. Köyde birisi askerden gelmiş başlamış askerliğini anlatmaya sabah namazı olmuş herkes uyumuş. Millet yavaş yavaş uyanmaya başlamış bakmış ki bu hala anlatıyor. “Ve böylelikle iki aylık acemi dönemi bitti” demiş. Benimkisi de o hesap :) Gelelim soruya.
* Diyanet kalkınca bu bir meslek olmaktan çıkınca diyanet teşkilatı olmayınca onlara da maaş vermek gereği kalmayacak. Devlet camiye de cemevine de aynı mesafede duracak. Birisi çıkar derse bana gore ibadet cemevinde yapılan derse devlet bu ibadet akımlarını tanımak zorunda. Eğer diyorsa ki aleviler bize gore bu ibadettir devlet bunu tanımalıdır. Benim için büyük sorun çünkü onlar orada yapılanın bir amaç olduğunu sanıyor. Hatta cemevindekiler de amaç olarak gördüğü için diğerlerine katılmıyor. Ya hiçbirine katılmayacak, ideal olan budur. Eşitsizlik ayrımclık yapmayacak. Diyanettekilere maaş vereceksen cemevindeki dedelere de maaş vereceksin. Orası kültür merkezi dernek statüsündedir. Halbuki insanlar öyle de ibadet yapabilirler çünkü onların huşu anlayışları onu gerektiriyor olabilir. Cemevleri çözüldüğü gibi
Heybeliada ruhban okulu da çözülmüş oluyor. Çünkü haklar ve hukuklar karşılıklı kıyasa bırakılamaz. Aslolan hakkın kendisidir. İsterlerse Yunanlılar tanımasınlar.Nasılsa o da araç.
* Soru: gençlere ulaşmak için neler yapıyorsunuz?
* Cevap: ben daha once bir sürü cemaatlerden geldim, onların bir sürü tecrübeleri vardır bende. Onları tekrarlamak istemiyorum. Hegemenyaya karşıyım. Mesela ramazanın ilk gün taksimde yeryüzü sofrası yaptık, halk kabullendi, kendi kendinesahiplendi, onlar devam ettiriyor. Bu bir sure devam edecek,bir ruh olarak devam edecek. Bunun için bir kültürel faaliyete ihtiyac var. Bir bilinç, bir ruh oluşmalı. Bu yüzden ben kitaplar yazıyorum. Twitter da var, facebookta da var. Facebook hesabını gençler kullanıyor ama twitter hesabını direkt kendim kullanıyorum. Şu anda 180 bin kullanıcısı olan bir hesaptır. Şimdi televizyonlar kapandığı için, başbakan konuşuyor mesela, 27 kanalda aynı şeyler yayınlanıyor. Bir konuşma yapıyor, ertesi gün 7 gazetede aynı manşet çıkıyor. Biz bunları Suriye’de görürdük. Ondan sonra beni dava ediyor, 50bin lira. Zaten benden para alamaz, çünkü bende para yok. Ben asla da para biriktirmeyen birisiyim. Zırnık çıkmaz yani, o zaman gidiyim 3 ay yatıyım diycem. Ama o da kanunen kalktı. O zaman kitapları satıyım öyle kazanıp veriyim diycem, başka türlü olmaz.
* İstanbulun dışında da, ben önümüdeki hafta Ankara kuğulu parkta olacağım. Şu anda 20’ye yakın ilde, kapitalizmle mücadeleyel ilgili dernekler kuruluyor. Şöyle birşey var, 100 kişi sempati duyuyorsa, 2 kişi derneğe giriyor ve oradaki örgütlenme çalışmalarında konuşayım diyor. Geri kalan 98 kişi oh ne kadar da güzel konuşuyorsun diyor. Ama o da yeter. Onlar da kitap okusun. Önemli olan bulunduğunuz yerde bu davayı sahiplenin. Bunun karşılığında ben insanlardan herhangi birşey istemiyorum. Sadece bir şeye inanıyorum, yayılmasını istiyorum. Bunun karşılığında maddi hiçbir şey yok.
* Kaç kişiden bahsediyoruz peki? Yani gruplar vs?
* Geçen sene 2012 nin 1 mayısında , Fatih camiisinde işçiler için gıyabi namaz kıldık. 1100 kişi yürüdük. Camiiden 1 mayıs alanına. Yani gençler o kadar geldiler. Rakam olarak bunların hiçbir önemi yok benim nazarımda da. Gezi parkında geldiler, göğüs göğüse direnişe katıldılar. Dolayısılya onlarla diğer arkadaşlar arasında bir aşk oluştu, bu bilince dayalı, Türkiye’nin geleceğine dair bir aşktır. Türkiye’de ilk defa olan, daha once bir yerde olmayan bir şeydir. Çünkü daha once başka yerlerde bir araya gelemiyordu.
* Birlikte aşk ile büyüyen bir birliktelik yaratamaz diye düşünülüyordu. Bizim türkiyede yeni bir şeylere ihtiyacımız vardır. Yeni birşey söyle bana. Yeni birşey nedir? Işte böyle şeylerdir. Ben bir arkadaşa dedim, inkara da inanca da saygı duyacaksın. Dedi ki inancı anlarım ama inkara nasıl saygı duyarım? Kuranı kerim baştan aşağı inkar edenler cehennemde cayır cayır yanacak der.
* Hayır, kuranı kerim inkar edenler için, allahın varlığın inkar edenler cehennemde yanacak demiyor. Kimin? Katillerin, gaddarların, halk düşmanlarının, sömürücülerin cehennemde yanacağını söylüyor. Yanmasın mı? Bir sürü adam öldürüyor, o kadar katlettiği insanın ahı vahı yerde kalmamasını ifade ediyor. Kuranı kerimdeki cehennem tasvirleri, sömürücülere, gaddarlara, bunlardan mağdur olanların öfkesini ifade eer. Çünkü öfkelendiğin zaman ne dersin? Allah senin belanı versin. Iki yakan bir araya gelmesin dersin.
* Bir ateist arkadaş açtım kuranı kerimde, açtım yanacaksın diyor, ben korktum kapattım. Ben dedim sen korkma. Sen zalim misin, katil misin, tecavuzcu musun, insanlara acı çektiren biri misin? Değilsin. O zaman korkma. Inanmıyorsn bile korkma. Mesela bir arkadaş geliyor bana diyor ki, biz ateist olduk, yanacaksın diyor, yanacak mıyız? Ben diyorum ki, sen tanrıya inanmadığını söylüyorsun tamam, hayatta inandığın 4-5 şey söyle bana. Benim allaha inandığım gibi, soyut kavramsal, şu anda olmayan, bir gün olacağını beklediğin birşey olmalı. Hak dedi adalet dedi, eşitlik, özgürlük dedi, hatta birisi haya dedi. Haya insanlığı geliştirmiştir. Güzeel. Peygamber de diyor ki, dinin tamamı hayadan ibarettir. Hak diyorsun, zaten allahın bir ismi de haktır. Cenabı hak, yüce gerçeklik adalet ve eşitlik demekir. Bir insanın tanrısı, demek onun en yüce kavramı demektir. Eğer adalet, eşitlik, özgürlük ise, dolayısıyla biz seninle aynı şeylere inanıyoruz. Inandığımız şeylere farklı isimler veriyoruz. Seninle ben, inananlardanız. Sen asıl hazza tapan, günü yaşayan ve hiçbir şeye inanmayanlara bak.
* Adam diyor ki, ben soyut değerlere inanmam. Adalet, eşitlik, allah, cennet, komünal toplum vs. Bunların hiçbirine inanmam. Bunların hepsi bir takım soyut kavramlardır. Bunları için ölmek de enayiliktir.
* Biz inananlarız arkadaşlar, niye kendinizi ayırıyorsunuz. Adalete inanıyoruz da inançsızız diyoruz. İnanıyoruz da, senin inandığın adı vermiyoruz. Birbirimizin zihin dünyasına girerek, birbirimizle tanışmamız lazım. Sosyal medyada buraya geldiğim için kıyamet gibi eleştiri yapıyorlar. Niye cemevine gittin? Bak bak. Bir tane alevi arkadaşım dedi ki, sen niye camiye gittin, hazreti aliyi camiide öldürdüler, o gün bugündür biz gitmeyiz. Ben de dedim ki, bu ne zaman oldu?
* Bir hıristiyan yahudiye bir yumruk atmış. O niye vurdun ya demiş. Siz bizim peygamberimizi astınız. Ama o 2500 sene önceydi demiş. Olsun benim yeni haberim oldu.
* Tarihsel reflekslerle hareket etmemeliyiz, günün koşullarına gore hareket etmeliyiz. Bu nedenle bizim hareketlerimizi bazıları anlamıyor. Ben diyorum ki, 28 şubatta iktidarın sopası nereye iniyordu? Ben oralardaydım. Bundan dolayı 30 tane mahkemede yargılandım. Şimdi de iktidarın sopası geziye iniyor. Mazluma kimliği sorulmaz. Bir ilkeye gore hareket ediyoruz. Adaletin refleksiyle hareket ederim, tek başıma kalırım daha iyi. Tarihe düşecek olan budur. Bizim eski arkadaşlarla aramızda bir ihtilaf oluştu. Siz iktidarın yanında yer aldınız, nemayı maaşı rantı kaybetmemek için muktedirin kılıcını salladınız. Biz ne yaptık? Bizim gibi düşünmeyen, hatta geçmişte bizim karşımızda olan, hatta iktidara gelince belki yine bize karşı duracakların yanında olduk, biz mazlumun yanında olduk, bu ilkesel bir meseledir. Mesele adalet, zulüm meselesi. Benim inancıma gore, bir yerde adalet ve zulum söz konusuysa, geri kalan herşey teferrüat olur. Din de, mezhep de, cinsiyet de, buna dahildir. Boşuna biz cenabı hak demiyoruz. Bizim dinimiz adalettir. Inandığım allaha adalet diyorum.
* Tayyip erdoğan mağdur mudur? Iktidarda olan magdur olmaz. Rakamları ortaya koyduğunuzda bu ortaya çıkar. Ortada 5 tane ölmüş insan var. 11 tane kör, 2-3 beyin travması, 400 gözaltı, 8000 yaralı var. Bu istatistiklere gore, burada mağdur kimdir? Kim kime zulmetmiştir? Mağdur bunlardır. Iktidarın kendisi zulmedendir. Böyle söyleyince, mazlumun yanında olduk diyince, arkadaşlarımız bize “ama onlar mazlum değil ki” diyor. Peki bu rakamlara bakınca nasıl olmaz?
* Biz bu döneme, abdestli kapitalizm dönemi diyoruz. Besmeleyle devlet malı yiyorlar. Oysa, ceketinizle geleceksiniz, ceketinizle gideceksiniz. Kamu hizmetinden bizim anladığımız budur.
etilerforum.com/forumdan/16-temmuz-2013-acik-forum-ihsan-eliacik.html